Türk Eğitimi ABD’li Uzmanlara Emanet!
Hikmet İlim ve Sanat Derneği’nin Pazartesi Sohbetleri’inde “Türk Eğitim Sisteminde Batı ve ABD Etkisi ile Fulbright Programı” ele alındı.
HİSDER’de Türkiye - ABD İlişkilerinin Eğitim Boyutu ile Fulbright Programını masaya yatıran Eğitimci-Akademisyen Dr. Halil İbrahim Çelik, Fulbright Anlaşması’nın 1949’dan bu yana yürürlükte olduğunu belirterek “ABD’deki uzmanlar, başta Milli Eğitim Bakanlığı olmak üzere Türk Milli Eğitimini geliştirmek için uzman olarak görevlendiriliyorlar.” dedi.
Kamuoyunda çok tartışılmasına rağmen Türkiye’de pek araştırma konusu olmamış, gazetelerde yüzeysel olarak eleştirilen Fulbright Programını enine boyuna araştıran NEÜ Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Görevlisi Dr. Halil İbrahim Çelik, bu araştırmasının “Türkiye - ABD İlişkilerinin Eğitim Boyutu ve Fulbright Programı”adı altında kitaplaştığını da söyledi.
EN ÇOK BAKAN DEĞİŞTİREN KURUM: MİLLİ EĞİTİM
“Eğitim bizim kadîm sorunumuz. Modernleşme dönemi dediğimiz Osmanlı Devleti’nin son yüzyılından itibaren devletin Avrupa karşısında aldığı askerî yenilgilerde devlet adamları, çareyi eğitimde arıyorlar. Eğitimi düzeltirsek sorunları düzeltiriz diye düşünüyorlar” diyen Çelik, konuyu Fulbright Anlaşması’na getirerek daha çok bunun üzerinde durdu.
En çok bakan değiştiren kurumların başında Milli Eğitim’in geldiğini ve her bakanın da “sistemi yenilemeliyiz” dediğine dikkat çeken Çelik, son 20 yıl tek partinin iktidar olduğu dönemde değişen sekiz milli eğitim bakanının, bakan olduktan bir gün sonra “Eğitim sistemi iyi değil, değiştirelim” şeklinde demeç verdiklerine işaret etti. Türk eğitim sisteminin 1800 sonrası Fransa, 1876 sonrası Almanya, 1946 sonrası yapılan antlaşmalarla ABD’nin tesiri altına girdiğini kaydeden Çelik, Fulbrıght’ın ABD Dışişleri Bakanlığı Kültür Ofisi’ne bağlı bir program olduğunu söyledi. Çelik, Fulbrıght konusunda kendisinden önce iki tez çalışmasından başka bir çalışmanın olmadığını da belirtti.
FULBRİGHT ANLAŞMASI 73 YILDIR YÜRÜRLÜKTE
ABD-Osmanlı ilişkilerinin 1802’te ticaret, 1840’da misyoner okullarıyla (460 adet) başladığını belirten Çelik, II. Dünya Savaşı’ndan sonra 1946’da ABD Arkansas Senatörü J. William Fulbrıght’ın liderliğinde, kültür ve eğitimde uluslararası işbirliğinin desteklenmesi gayesiyle düzenlendiği ifade edilen Fulbrıght Eğitim Programları hakkında şu bilgilere yer verdi: “Türkiye ile ABD arasında 1945’ten başlayarak 1949 yılına kadar sağlık, ulaştırma, savunma, askeri eğitim, sivil eğitim, kültür işbirliği gibi alanlarda birbirini tamamlayan onlarca anlaşma ve protokol imzalanır. Fulbright Anlaşması ise 27 Aralık1949 tarihli anlaşmadır. Fulbrıght Eğitim Programları, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu ikili anlaşmalara bağlı 45 ve geri kalan 164 ülkede ABD Büyükelçiliği aracılığıyla yürütülen bir program. Program bir vakıf aracılığıyla yürütülüyor. Ancak bu vakıf üzerinde ABD Dışişleri Bakanlığı’nın vesayet denetimi var. Sadece Türkiye özelinde değil, bütün alanda hangi ülkede olursa olsun herhangi bir komisyonun uygulaması ya da kararını, ABD Dışişleri başkanı veto edebilir ve veto ettiğinde bunun üzerine tartışılacak bir şey kalmaz. Sonuç kararı oraya aittir. Anlaşmalara göre kurulan vakıflar, programın fikir babası ve mimarı James Wlliam Fulbright’ın adı ile anılmaktadır. ABD Dışişleri Bakanlığı Eğitim ve Kültür İşleri Bürosuna bağlı bir yönetim kurulu tarafından yönetilmektedir. Washington’da bulunan Fulbright ABD Komisyonu başkan, başkan yardımcısı ve 10 üyeden oluşmaktadır.
TÜRK MİLLİ EĞİTİMİNİ ABD’Lİ UZMANLAR GELİŞTİRİYOR
Öğrenci değişim programı olan Fulbright ile Türkiye’den her yıl seçilen öğrenciler, ABD’deki üniversitelere yüksek lisans, doktora, post doktora çerçevesinde gönderiliyor. Bütün harcamaları ABD Fulbright Eğitim Vakfı karşılıyor. Öğretim üyeleri, karşılıklı olarak üniversitelerde bir-iki yıllık sürelerle ders vermek üzere görevlendiriliyorlar. ABD’deki uzmanlar, Türkiye’de Milli Eğitim başta olmak üzere çeşitli bakanlıklarda, daha çok %88’lik oranla Milli Eğitim Bakanlığı’nda olmak üzere Türk Milli Eğitimini geliştirmek için uzman olarak görevlendiriliyorlar. Bunların bütün maliyetleri Fulbright Burs Kurulu tarafından karşılanıyor. Dünyada 2013 yılına kadar toplam 365.466 kişi bu burs programından yararlanmış. Avrupa-Avrasya bölgesinde bulunan Türkiye’de 6500 bursiyer Fulbright Programından yararlanmıştır. Dünya genelinde Fulbright programlarından mezun faklı ülkelerinde 64 başbakan var. Cumhurbaşkanları ve bakanlar da var. Özellikle ekonomi bakanları sayıları çok fazla. Meselâ yeni seçilen Hindistan kökenli başbakan Fulbright programı almış. İngiltere’de bu sistem içerisinde eğitim alan başbakan sayısı yarıdan fazla diye biliyorum. Türkiye Avrupa Liginde yedinci sırada yer alıyor. ABD’nin Türkiye’ye yönelik çok sayıda bursu var. Ama ABD Dış İlişkiler Ofisi, Fulbright Programını “Amiral Gemisi” olarak isimlendiriyor.”
AMERİKAN EĞİTİMİ ALANLAR ÖNEMLİ MEVKİLERDE
Türkiye’ye yabancı uzman girişlerinin 1933’ten sonra başladığını ve yüzde 90 oranında Amerikalı uzmanlardan oluştuğunu ve 7 kişiyle başlayan heyet sayısının 40 kişiye çıktığını kaydeden Çelik, şu acı gerçeği dile getirdi: “Bizde yabancı uzman gelmesi aslında çok eski. 1949’dan sonra devlet göreviyle gelenlerin %90’ı ABD’li. ABD Yardım Teşkilatı Türkiye uzmanının 1960’ta bir açıklaması var. Diyor ki “20 yıldan fazla zamandır Türkiye’de yürürlükte bulunan yardım programları meyve vermeye başladı. Biliyorsunuz ilk yardım Kahire Antlaşmasıyla ABD’nin Mısır’a getirdiği askeri araç ve silahların 10.000.000 Dolar karşılığında Türkiye’ye hibesi. Ancak bu hibenin para olarak değil, Türk öğrencilerin ABD’de okutulması karşılığında ödenmesi şeklinde, işte kamuoyunda Truman Doktrini ya da Marshall Yardımı olarak verilen süreç. Bu yardımların meyvesini vermeye başladığı, önemli mevkilerde Amerikan eğitimi görmüş bir Türk’ün bulunmadığı bakanlık ve KİT’in hemen hemen kalmadığı, bu kişilerin kısa bir sonra genel müdür, müsteşar mevkilerine gelmelerinin beklendiği” ifade ediliyor.
FULBRİGHT PROGRAMI TÜRKİYE’DE GENİŞLEDİ
Eğitim tarafının Milli Eğitim Bakanlığı tarafına bakarsak; bünyesinde ders programları, personel politikaları gibi konularda çalışma yapan “Milli Eğitimi Geliştirme Komisyonu” diye bakanlığın bir komisyonu var. Bu komisyonda 1960’larda görev yapan 60 personelin 3/2’si ABD’li uzmanlardan oluşuyor. Zaman zaman bakanların “bağımsız danışman” sıfatıyla da bakanlıkta görev yapan isimler de var. Türkiye’de Kültür İşbirliği Anlaşmasına göre kurulmuş bir komisyon var. Eskişehir Yolunda ve Çankaya İlçesinde Fulbright Eğitim Komisyonu var. Bu komisyon 9 kişiden oluşuyor. 4 tanesi Türk, 4 tanesi Amerikalı. Bir tane de ABD Ankara Büyükelçisi olmak üzere. Komisyonun görevi teorik. Yâni açık imza yetkisi var. Bu komisyonda Türkiye’den kimler var? MEB’den 1 bürokrat, TDB’den 1 bürokrat, 1 rektör ve 1 öğretim üyesi, Türkiye adına görev yapıyor. ABD adına bir büyük yabancı bankanın müdürü, ABD Ankara Büyükelçiliğinden 2 görevli ve bir sekreter görev yapıyor. Komisyonun başkanı da ABD’nin Ankara Büyükelçisi. Fulbright Anlaşması devam ediyor. Hatta Fulbright adına ikinci bir Fulbright Enstitüsü kuruldu. ABD’den sonra ikinci şubesini Türkiye’de 2015 yılında açıldı. Hatta Fulbright Programı’nın lise ve orta öğretimleri de açılmaya başlandı. Türkiye’de Bahçeşehir Koleji’yle birlikte çalışıyor komisyon. Fulbright 9 ayrı başlıkta eğitim vermeye devam ediyor. Her yıl Türkiye’den 80 öğrenci seçiliyor. 2014 yılında 28 üniversitemizde 77 ABD’li öğretim üyesi görev yapıyordu. NEÜ’de 4 ABD’li öğretim üyesi görev yapıyordu. Ayrıca, Fulbright Mezunları Derneği üyelerinin de birbirleriyle güçlü bir irtibatları ve ilişkileri de var. Fulbright diplomaları veya sertifikaları 49 Avrupa ülkesinde denklik yerine de geçiyor.”
AMERİKAN HEGEMONYASI EĞİTİMLE GERÇEKLEŞİYOR
Fulbright felsefesi üzerinde de duran eğitimci akademisyen Dr. H. İbrahim Çelik, ABD’nin kendi hegemonyasını kurmak için dünyada “yumuşak güç” olarak adlandırılan “Barış, ortak kültür, barış köprüleri kurmak…”gibi Fulbright felsefesini kullandığını belirterek şu ifadelere yer verdi: “ABD hegemonyasının kurulma çabalarının eğitim yolu ile gerçekleştirilme şekli olarak ifade etmek yanlış olmayacaktır. Dünyanın yeni yöneticilerini eğitim networkuyla gerçekleştirmek amaçlanmaktadır. Öğrencilerin hayata bakışı, düşünce kodları öğrencilik yıllarında oluşuyor. Ve
Fulbright Programı ‘dünyayı evrensel bir köye dönüştürmek, rasyonel siyasi davranış, yapıcılık, barış içerisinde bir arada yaşama kavramları’yla ABD, dünya’yı askeri güç yerine Abraham Nilcon’un temel çerçevesini çizdiği, Fulbright’ın felsefesini oluşturduğu dünyayı savaşsız, ekonomik, hegemonik güç olarak yönetme mantığını görüyoruz. Konya’da o zamanki adı Maarif Koleji olan Meram Anadolu Lisesi’nde her yıl 5 tane Fulbright Eğitim Programı ile gelen öğretmen de görev yapıyordu.”
FULBRİGHT’IN TEMEL HEDEFİ NE?
Çelik, kendisine sorulan “Fulbright nedir?” sorusunu ise şu cevabı verdi: “ABD’nin dünyanın geri kalanını modernleştirme politikasının uygulama araçlarından birisi ve uzun vadeli bir eğitim yaptırımı. Uluslararası kurumlar olan UNESCO, İLO, Dünya Sağlık Örgütü’yle birlikte çalışan bir program. Ancak bu programın temel yaklaşımı ise milliyet, milli şuur, din ve mezhep gibi yerel düşünce ve değerler dünyasının önem ve etkisinin olmadığı, tüm insanların aynı duyguları taşıdığı, aynı kültürden beslendiği, aynı beğenilere sahip olduğu ABD liderliğinde Yeni bir Dünya kurmak, Fulbright’ın temel hedefidir.”
EĞİTİM MİLLÎ MESELEMİZ OLMALI
Çelik, “neler yapabiliriz?” sorusuna cevap verirken şu hususlara dikkat çekti: En çok yabancı uzmanın görev yaptığı okullar “Eğitim Fakülteleri” oluyor. Öğretmen yetiştirmek çok önemli. Eğitimin aslî unsuru öğretmen. Konya’da bir tabir var: “Oğlun akıllı neylen malı. Oğlun akılsız neylen malı” diye. Bunu eğitime uyarlarsak eğer öğretmenin iyi yetişmemişse, sınıfı istersen bütün teknolojiyle donat, anlamı kalmıyor. Siz sınıfa istediğiniz kadar akıllı tahta koyun. Öğretmen iyi yetişmemişse hepsi anlamını kaybediyor. Eğitim, okullara ve eğitimcilere bırakılmayacak kadar ciddi bir iş. Sinema, tiyatro, televizyon ve sosyal medya araçlarının hepsi eğitim bakımından son derece önemli. Yani sadece okul eğitimin kendisine yetmez. STK’lar da devletle iş birliği içerisinde informal eğitimde güçlü bir şekilde çalışmalı. Eğitimi millî bir mesele olarak değerlendirmeliyiz. Maarif sisteminin ruhu millî değerlere uygun olmalı. Taklit değil yeniden inşâcılığı benimsemeliyiz. Mektepsiz bir gelecek ve geçmişi olmayan bir mektep düşünülemez.”
Konya Gençlik Merkezi’nde gerçekleştirilen sohbetin ardından HİSDER Başkan Vekili Mustafa Dündar, Eğitimci-Akademisyen Dr. H. İbrahim Çelik’e, derneğin hediyesini Şair-Yazar İsmail Detseli ile birlikte takdim etti.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.