Konya’nın Beyşehir ilçesinde, İçerişehir Mahallesi'nde yer alan ve Eşrefoğulları döneminden kalma Beyşehir Kale Kapısı, hem tarihî hem de mimarî açıdan bölgenin en önemli kültürel miraslarından biri olarak öne çıkıyor. 1290 yılında, Selçuklu’nun uç beyi Eşrefoğlu Seyfeddin Süleyman Bey tarafından inşa ettirilen bu kale kapısı, Beyşehir’i çevreleyen surların ana giriş kapısıydı.

Kurulduğu yıllarda “Süleymanşehir” adıyla anılan şehir, dönemin şartlarına göre oldukça modern yapısıyla dikkat çekmişti. Göle yaslanan doğal sınırlarının yanında kalın surlarla çevrilen bu şehirde, girişler büyük kale kapısından sağlanıyordu. Sur çevresinde yer alan su dolu hendekler ise şehrin savunmasını güçlendiriyordu.

Günümüzde kale yapısından geriye kalan tek orijinal kısım, kesme taşlarla yapılmış olan kuzeydeki ana giriş kapısıdır. 2.80 metre genişliğe ve 7 metre yüksekliğe sahip bu kapının kemeri, beyaz ve siyah taşların geçmeli tekniğiyle örülerek dikkat çekici bir mimarî bütünlük sunar.

Kapının üzerinde yer alan üç ayrı mermer kitabeden biri, kalenin 1290 yılında inşa edildiğini belgelerken, diğer ikisi Osmanlı döneminde yapılan onarımlara dair bilgiler sunar. İnşa kitabesi, Sultan Keykavusoğlu Mesud’un saltanat yıllarında, Eşrefoğlu Süleyman Bey’in emriyle bu kalenin yaptırıldığını yazılı olarak ortaya koyar. Bu yönüyle Beyşehir Kale Kapısı, sadece taş ve harçla değil; tarihî belgelerle de geçmişe ışık tutar.

Zaman içinde askerî önemini yitiren kalenin surları büyük ölçüde yıkılmış olsa da, Konya Müzeler Müdürlüğü tarafından 2010 yılında başlatılan restorasyon çalışmalarıyla kale kapısı yeniden ayağa kaldırılmıştır. Uzmanlara göre, kale kapısı ve çevresindeki surların tamamının aslına uygun biçimde ihyası ve bölgenin araç trafiğine kapatılması halinde, Beyşehir tarihî dokusuna yeniden kavuşabilir.

Bu hayalin bir parçası olarak, gelecekte ziyaretçilerini yöresel kıyafetler giymiş görevlilerin karşıladığı, çok dilli rehberlik hizmetleriyle donatılmış bir Beyşehir hayal ediliyor. Böylece Beyşehir Kale Kapısı, sadece bir tarihî yapı değil, aynı zamanda Konya’nın kültürel kimliğini yansıtan bir turizm elçisi hâline gelebilir.