İnsanlık ve Sevgi Yolunda Mevlâna
Konya İmza gazetesi yazarı Mustafa Özlük'ün Hazreti Mevlana'nın 752. Vuslat Yıl Dönümü'ne özel olarak yazdığı köşe yazısı.
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, düşünceleri yüzyılların ötesine taşan, eserleri dünya dillerine çevrilerek evrensel bir kabul gören önemli bir düşünür, şair ve gönül büyüğüdür. Onu çağlar arasında bir köprü hâline getiren temel unsur, insanı ve sevgiyi merkeze alan derin kavramları, insanın içsel yolculuğunu ve sevginin dönüştürücü gücünü kapsamlı biçimde incelemeyi amaçlamaktadır.
Mevlânâ’nın felsefesinin merkezinde, insanın çok katmanlı bir varlık olduğu fikri yer alır. Ona göre insan, sadece beden ve akıldan ibaret değildir; ruh, vicdan ve gönül gibi derin boyutlara sahiptir. Bu nedenle insanın hakikati arayışı, yalnızca dış dünya bilgisiyle değil; içsel sezgi ve gönül terbiyesiyle tamamlanır. Mevlânâ’nın “hamdım, piştim, yandım” sözü, insanın bu içsel dönüşümünü sembolize eder. İnsan, bir ömür boyunca olgunlaşma çabası içinde olan bir yolcudur. Bu yolculuğun ana rehberi ise sevgidir. Çünkü sevgi, insanın özündeki cevheri ortaya çıkaran, ruhu arındıran ve benliği aşmasını sağlayan ilahî bir güçtür.
Sevgi, Mevlânâ düşüncesinde yalnızca bir duygu değildir; insanı dönüştüren, bilgelik kazandıran ve onu hakikate yönlendiren bir öğretidir. “Sevgi neyi bulursa güzelleştirir” sözü, sevginin dönüştürücü niteliğini açıkça ortaya koyar. Sevgi, insanın içindeki karanlıkları aydınlatır; öfke, kin, kıskançlık gibi olumsuz duyguları eritir ve onların yerini sabır, merhamet ve hoşgörüye bırakır. Bu bağlamda Mevlânâ’nın sevgi anlayışı, etik ve ahlaki bir öğretidir. Sevgiyle yaşayan insan, daha anlayışlı, daha barışçıl ve daha bütüncül bir bakış açısı geliştirir.
Mevlânâ’nın insan anlayışı, bir kabul felsefesi üzerine kuruludur. Onun ünlü “Ne olursan ol yine gel” çağrısı, insanı dışlayan değil; insanı içeri buyur eden, yargılamayan, kusurlarıyla kabul eden bir yaklaşımın ifadesidir. Bu söz, Mevlânâ’nın insanı yalnızca mevcut hâliyle değil, aynı zamanda taşıdığı potansiyelle değerlendirdiğinin bir göstergesidir. İnsan hatalı olabilir, yanılabilir, eksik olabilir; fakat Mevlânâ’ya göre bu durum insanın değerini azaltmaz. Asıl değer, insanın değişme, dönüşme ve arınma iradesindedir. Bu anlayış, modern psikolojideki “gelişim ve dönüşüm odaklı insan modeli”yle de paralellik gösterir.
İnsanın içsel yolculuğunda karşılaştığı zorluklar, Mevlânâ’nın düşüncesinde birer engel değil, tamamlayıcı unsurlardır. Acı, üzüntü, kayıp ve kırgınlık gibi duygular, insanı olgunlaştıran deneyimler olarak değerlendirilir. Mevlânâ’nın “Dert, insanı Hakk’a götüren bir buraktır” sözü, acının dönüştürücü gücünü anlatır. İnsan, zorluklarla yüzleşerek kendi iç dünyasını daha iyi tanır. Bu bakış açısı, hem bireysel gelişim süreçlerini hem de ruhsal olgunlaşmanın evrelerini anlamada önemli bir perspektif sunar. Acının kabullenilmesi değil; anlaşılması ve anlamlandırılması gereklidir. Mevlânâ’nın öğretisi, acıyı bir kader olarak görmek yerine, onu bir fırsat, bir içsel dönüşüm kapısı olarak yorumlamayı önerir.
Sevgi, Mevlânâ’nın düşüncesinde bireyler arasındaki ilişkilerin de temel taşıdır. Hoşgörü, empati, karşılıklı saygı ve anlayış, sevginin dışa yansıyan hâlleridir. Mevlânâ’ya göre insan, yalnızca kendisi için değil; çevresi için de bir iyilik kaynağı olmalıdır. Sevgiyle yaklaşan insan, kırıcı değil; yapıcı olur. Bunun toplumsal yansımaları da oldukça güçlüdür. Sevgi merkezli bir toplumda insanlar birbirleriyle rekabet içinde değil; dayanışma ve işbirliği içindedir. Bu nedenle Mevlânâ’nın düşünceleri, sadece bireysel bir gelişim öğretisi değil; aynı zamanda toplumsal huzurun da kaynağı olarak kabul edilebilir.
Mevlânâ’nın sevgi anlayışı, bütün varlık âlemini kapsayan bir genişlik taşır. O, sevgiyi yalnızca insanlar arasındaki ilişkilere değil; doğaya, hayvanlara, hatta cansız varlıklara kadar genişleten bir görüşe sahiptir. Çünkü ona göre her şey, ilahî kaynaktan gelen bir nefes taşır. Bu bakış açısı, insanın evrendeki yerini daha anlamlı hâle getirir. Sevgiyle bakan insan, aynı zamanda evrendeki düzeni ve bütünlüğü de fark eder. Bu nedenle Mevlânâ’da sevgi, hem mistik bir deneyim hem de kozmik bir bilinç hâlidir.
İçsel dönüşüm sürecinde rehberlik, Mevlânâ’nın öğretisinde önemli bir yer tutar. İnsan çoğu zaman kendi iç karanlığında kaybolabilir; bu nedenle bir rehberin sözlerine, dostluğuna veya sadece hayatın sunduğu bir işarete ihtiyaç duyabilir. Mevlânâ’nın düşüncesinde rehber, insanın elinden tutan bir ışık kaynağıdır. Bu rehber bazen bir mürşit, bazen bir dost, bazen de yaşanan bir olay olabilir. Bu yaklaşım, insanın kendi içsel gelişim yolculuğunda yalnız olmadığına dair umut verici bir mesaj içerir.
Mevlânâ’nın sevgi yolu, aynı zamanda bir hareket ve değişim yoludur. Ona göre hayat sürekli akış hâlindedir ve insan bu akışa uyum sağlayarak olgunlaşır. “Her gün bir yerden göçmek ne iyi” sözü, değişime açık olmanın önemini vurgular. Değişime direnen insan, kendi kabuğunda sıkışır ve gelişemez. Fakat sevgiyle donanmış bir gönül, değişimi bir tehdit değil; bir yenilenme fırsatı olarak görür. Bu düşünce, modern yaşamın dinamizmi içinde bile insanın kendini gerçekleştirmesine yardımcı olacak evrensel bir ilkedir.
Sonuç olarak Mevlânâ’nın insan ve sevgi anlayışı, çağları aşan evrensel bir bilgelik sunmaktadır. Onun insanı kucaklayan, hatalarıyla kabul eden, dönüşüme teşvik eden ve sevgiyi bütün varlığa yayan öğretileri, günümüzde de geçerliliğini koruyan derin bir felsefedir. Mevlânâ, sevginin insanı nasıl olgunlaştırdığını, insanın sevgiyle nasıl kendini aştığını ve toplumun sevgiyle nasıl barışçıl bir yapıya kavuşabileceğini gösteren bir ışık niteliğindedir. İnsanın içsel yolculuğu, sevgiyle başladığı sürece hem bireysel hem de toplumsal anlamda daha huzurlu, daha derinlikli ve daha bilinçli bir yaşam mümkündür. Mevlânâ’nın mesajı sade ama etkili bir hakikati hatırlatır: Kalbini sevgiye aç; çünkü insanı insan yapan, sevgiyi yaşatabilmesidir."
Kaynak:Haber Merkezi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.