Mevlana Öğütleri ile İçsel Yolculuk

Mevlana Öğütleri ile İçsel Yolculuk

Konya İmza gazetesi yazarı Yılmaz Sandıkcı'nın Hazreti Mevlana'nın 752. Vuslat Yıl Dönümü'ne özel olarak yazdığı köşe yazısı.

Konya İmza gazetesi yazarı Yılmaz Sandıkcı'nın Hazreti Mevlana'nın 752. Vuslat Yıl Dönümü'ne özel olarak yazdığı köşe yazısı.

Mevlâna’ya göre insanın kendini tamamladığı en yüksek ufuk dostluktur… Dostluk, çeşit çeşit, seviye seviye… Gerçek ve kalıcı dostluklar kurmak isteyen kişinin, bedeni yaşlanırken ruhu ile de zorlu ve tecrübe dolu bir yolculuk yapması gerekir.

Zorluklarla karşılaşan her kişi tecrübeli olmaz; sadece karşılaştığı sorunlara çözüm üretebilen kişiler tecrübeli olur. Zorluklardan kaçan, gerçekleri reddeden, içine kapanan hatta bazen kendisi bizzat zorluk olan kişiler tecrübeli olmaz; ömrü varsa yaşlı olur ve olsa olsa ömür törpüsü olur. Kendisine de başkasına da dost olamaz bunlar.

Zorlu ve tecrübe dolu bir yolculuk demem gözünüzü korkutmasın; bu yolculuk bazı gönüllerde kısa sürede tamamlanabilirken bazı gönüllerde yıllarca sürebilir, hatta hiç bitmeyebilir. Sonuca ulaşma hızı, kişinin insanlık seviyesine olan bağı ile doğru orantılıdır. Bu yüzden insan, yani “eşref-i mahlûkat” doğru anlaşılmalıdır. Örneğin, mahlûkata şeref katan özellik nedir? Âcizane şöyle bir tanımlama yapıyorum: Mahlûkat seviyesinden hareket ederek insan olma seviyesine ulaşmak için yola çıkan mahlûka beşer denir. Beşer bazen şaşar, bazen düşer ama şaşa düşe, yaşamdan ders ala ala, tecrübe heybesini doldura doldura bu içsel yolculuğu tamamlayan beşer insan olur. Beşerin bir kısmı ise yolculukta kaybolur; hatta bazıları kaybolduğunu bile fark etmez, düştüğü kısır döngüde döner durur…

Beşer şaşırdığında gelen bir düzeltme, düştüğünde kalkması için uzanan bir el bazen kişinin içinden gelse de bazen de dışarıdan bir dosttan gelebilir. Yolculuğu tamamlamak için dostlar da gereklidir ancak bazıları da o yolculukta dostları ile birlikte kaybolur.

Kişinin insanlık yolundan sapmaması için elinde bir pusula yoktur ama bakmasını bilen için gönül aynası vardır. Kişi gönül aynasında kendisini de görür, dostlarını da; ama aynaya doğru açıdan bakmak çok önemlidir burada.

Mevlâna’nın şiirlerindeki dostluk, görüntüde değil; anlamı yaşatmaktadır. Çünkü Mevlâna;
Ayrılığı değil birliği,
Öfkeyi değil merhameti,
Hükmetmeyi değil anlamayı öğütlemiştir.

Belki de bu yüzden Mevlâna’nın kapısına gelenler, insanlık seviyesine çıkan yolda aldığı mesafeyi dostlarının yansımasında bir daha görürler. Görürler ama ne kadar net gördükleri, kendi anlama kapasitelerine bağlıdır. Ayna puslu gösteriyorsa, ya aynaya bakanın zihninde pus var demektir ya da bakış açısı yanlıştır. Samimiyetsiz dostluklar berrak görüntü veremez; kişinin dostuna bakarken kendisini, kendisine bakarken de dostunu tanımayı öğrenmesi gerekir. Öğrenme aklı kullanmayı gerektirir. Bu yolculuk tılsımlarla dolu olsa da hakikat ancak doğru seviyede kullanılan akıl ile anlaşılır.

Puslu zihinlerde akıl doğru çalışmaz ve berrak görüntü oluşmaz. Bu durumda yanlış dostların zihni kirleteceği ve bulanıklaştıracağı da önemli bir gerçek olarak ortaya çıkar. Mevlâna’nın “dost, dostun aynasıdır” sözündeki sır, o aynada açıkça görülür. Çünkü insan kendini ancak bir dostun gönlünde görerek tanır. Dost, kişiye kendisini öğreten bir yansımadır. Kişinin karakteri, dostunun karakterine de yansır. Doğru bir dost edinemeyen kişinin durumu çok acıdır. Hem kendisini doğru tanıyamaz, doğru ifade edemez hem de toplumda yanlış tanınır.

Mevlâna’ya göre dostluk, iki gözün birlikte görmesi gibidir. Bir göz sende, bir göz bendedir; biri eksik görürse ikisi de gerçeği kaçırır. Bu yüzden Mevlâna “dost, dostun aynasıdır” sözü sadece güzel bir öğüt olarak kalmaz; “birlikte insan olma” yolculuğunun temel ilkelerini de öğretir: Kişi, kendini insanlık aynasında tek başına göremez; dostlar görüntüye ışık sağlar. Bir gönül diğer bir gönülle temas etmeden yolculuğu tamamlayamaz, ufku aşamaz. Doğru dostlar aklı aydınlatır, kalbi genişletir ve nefsi terbiye ederken içerideki cevheri harekete geçirir. Kişinin kendisini tamamlama yolculuğunda destek olur.

Mevlâna’ya göre insanın en büyük körlüğü gözünde değil, gönlündedir. Doğru kişilerle kurulan dostluklar ise bu körlüğü aşan ışık huzmeleri gibidir. Kıskançlık ve düşmanlık duygusu gönlü nasıl karartıyorsa, dostluktan gelen ışık da gönlü aydınlatır. Aydın gönüller şekle takılmayı bırakır, manadaki anlamı yaşatır; menfaat için oyun, düzen, hile, arkadan dolanma gibi ikiyüzlü aldatmacaları bırakır.

Bugün dünyada eksikliği en çok hissedilen şey, işte bu aydın gönüller ile bakabilme becerisidir. Menfaat üzerine kurulan dostluklar —evlilikleri de bu kapsama dâhil edebiliriz— gönülleri karartan is gibidir; “misle gezen mis kokar, isle gezen pis kokar” sözü tam da burada kendisini hatırlatır.

Mevlâna’nın “dostluk, aynı dili konuşmak değil; aynı duyguyu paylaşmaktır” sözü yolculukta bir sokak lambası gibi durur; bu ışıktaki “duygudaşlık” öğütünü alabilenler “bölüşmek ile paylaşmak arasındaki farkı anlayacak” seviyede düşünmeyi başarmış demektir. Paylaşmak ile bölüşmek arasındaki farkı anlamayanlar bencillik dikeni ile dostluğa da insanlığa da zarar verecektir. Bunlar duygudaşlık geliştiremez, yani empati nedir bilmezler; insan olmaya giden yolu kıskançlık ve bencillik çukurundaki çamur ile kirletirler. Yolculuğu zorlaştırırlar.

Konya sokaklarında gezerken sizi selamlayan bir yabancının tebessümü, belki bin yıllık bir kardeşliğin yeniden hatırlanmasıdır. Ancak verilen selamı almak yerine “tanışıyor muyuz, niçin bana selam verdin?” diye gerilen kişi bu nasihatlerden nasibini alamamıştır.

Özbekistan’da, Kırgızistan’da, Suriye’de ya da Irak’ta hatta Balkanların herhangi bir köşesinde karşınıza çıkan bir Türk’ün bakışı neden tanıdık gelir, hiç düşündünüz mü? Çünkü şeklen tanışmadığın kişilerle bilmediğin kadim tarihlerde atılan dostluk tohumlarından çıkan ve ruhtan ruha yayılan filizler, yapraklar, çiçekler gözle görünmese de gönülle görülür de ondan. Ancak gönlün her gördüğü çiçek o kadar da masum olmayabilir; altında dikenler saklıyor da olabilir. Gönülden gönüle güven taşıyan dostluk, tedbiri elden bırakmayarak güçlenir.

Dostluk öyle bir şeydir ki;
Sınırları aşar, gönüllerden taşar,
Zihni puslu, gönlü karanlık olanlar
Bazı dostluklardaki samimiyete şaşar.
Şaşanlar hile ve ahlaksızlıkta sınır tanımazlar.

Mevlâna’nın mirası sadece Mesnevi’de yazılı değildir; yüzlerce yıldır bu topraklarda, bu gönüllerde biriktirdiğimiz ortak duygularda saklıdır. Hatta öyle sözler vardır ki sanki Mevlâna demiş gibi anlatılır, kimse de itiraz etmez; oysa o sözler ve nasihatler milletimizin aydın gönüllerinden ortaya çıkmıştır.

2025 Mevlâna Haftası’nın konusu olan “İçsel Yolculuk”, ortak duyguları besleyen aydınlık gönüller ile kolaylaşacaktır. Karanlık gönüller de elbette her zaman var olacaktır; nasibi olan aydınlanır, olmayan ise karanlıkta is ve pisle kalır. Önemli olan temiz gönüllerin kirletilmesine, hiç edilmesine engel olmaktır.

Tam da burada Mevlâna’nın “hiçlik” konusundaki sözleri hatırlanır. Bu söz, kişinin kendisini küçültmesi değil; bencilliğini aradan çekerek karşısındaki insana yer açmasıdır. Ancak hiçlikten doğan tevazu, pislerin meydanı ele geçirmesine sebep olmamalıdır. Hiçlik sözü, yani kişinin hiçliği diğer kişiler karşısında değil; Allah karşısında geçerli bir sözdür. Kişiler arasında hiçlik değil “heplik” söz konusudur. Bu fark edilmediği için sözü yanlış anlayan Müslümanlar arasında miskinlik yayılmakta ve bu da Müslümanları rakipleri karşısında zayıflatmaktadır. Bu durumda Mevlâna’yı okurken “Biz Allah katında hiçiz; ancak Allah’ın bizi gönderdiği dünyada ve rakiplerimiz karşısında hepiz” demek gerekir. Dostlar arasında hiçlik ise benliğin, bencillik dikenlerinin, menfaatperest vahşetin budanması demektir.

Bu yüzden Mevlâna’nın “hiç” anlayışı ile dostluk arasında güçlü bir bağ vardır. Bencillik dostluğun en büyük düşmanı, gönül genişliği ise dostluğun en büyük hamisidir. Ancak layık olmayan kişileri dost edinmek kişiyi içsel yolculuğunda hiçliğe sürükleyecektir. Bu farkındalık, Mevlâna’nın doğru sözleri ile milletimizi yanlış yollara saptıranlara karşı uyanıklık sağlayacaktır. Buradaki ince sınırı zan ile algı ile değil akıl ile çizmek gerekir. Gönül aklı bastırırsa kararır; akıl duygu ve vicdan ile dengeli çalışırsa gönüller aydınlanır.

Çağımızın salgını yalnızlık, Hastalığı öfke, Mikrobu ise kibirdir. Zenginlik ile şişinenlerin, Karizma ile övünenlerin, Güzellik ile geçinenlerin, Ahlaksız güzelliğin de, Vicdansız zenginliğin de, Karaktersiz karizmanın da İlkesiz gösterişin de Tam bir hiçlik olduğunu Öğrenmesi gerekir.

Mevlâna bize yüzyıllar öncesinden bu zehirlerin panzehirini göstermiştir…
Dostluk demek; birbirini anlamak, birbirini dinlemek, birbirini yükseltmek, birbirine yer açmak, birbirinin yükünü hafifletmektir.

Kişinin insan olmaya giden yolculuğu ancak dostluk ile dayanışma ile hafifleyecektir.
Fedakârlık ile birbirine yer açan dostluk, insan olmanın en yüksek makamıdır. Menfaat ile kendisi kâr ederken fedayı karşıdan bekleyenler, insan olma yolculuğunda kaybolmuş bir mahlûktur; Bunların adına insan yerine belki beşer denilmelidir, hatta bunlar belki de neandertaldir, kim bilir? Mevlâna asırları aşan nasihatlerinde “insan ancak insanla tamamlanır” gerçeğini hatırlatırken; insan gibi göründüğü halde henüz eşref-i mahlûkat seviyesinde insan olamamış kişilerle karşılaşanların nasıl davranacağı da önemlidir.

Bu yıl Mevlâna’yı anarken içsel yolculuğumuza katkı verenler ile engel olanlar arasında dengeyi sağlama sorumluluğumuzu hatırlayacağız. Yolculukta sonradan tepki vermek zorunda bırakacak dostluklara karşı zamanında tedbir almak gibi düşünceleri de tecrübe hanemize taşıyacağız.

Çünkü Mevlâna’nın dediği gibi: “Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguyu paylaşanlar anlaşır.” Aynı duyguyu paylaşmadığın bir kişiye güvenmek, gönlünü açmak, hırsıza kilitsiz kapı bırakmaktır. Bu acelenin ve yanlışın sonucu, yarı yolda kalmaktır.

Kişinin gönül aynası içsel yolculuğunda pusula olabilir; pusulanın doğru yönü göstermesi yolculukta yanımıza aldığımız dostlara bağlıdır. Doğru dostlar ile her yol kolayca aşılır…

İnsanlık ufkunda buluşmak duası ile Mevlâna diyarı Konya’dan selamlar herkese.

Kaynak:Haber Merkezi

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.