Kurumların bir tanesinin yetersizliğinin diğer kurumları da olumsuz etkilediğini belirten Bülent Kaya konuşmasında:
“Hastaneler, okullar ve sosyal kurumlar toplumsal istikrarın temel direkleri arasındadır. Bu kurumlardan bir tanesinin yetersizliği diğer kurumları da olumsuz yönde etkilemektedir. Örneğin, yoğun bakımda tedavisi biten bir hastanın işlevsel kayıplarına bağlı olarak bakımını ailesi üstlenmiyorsa veya terk etmişse geriye sosyal destek olarak tek Devlet kurumları kalır. Eğer devlet kurumları bakıma muhtaç olan yaşlıyı veya bakım hastasını kurum bakımına yerleştirmekte zorlanırsa hem hastaneleri hem de sosyal kurumları çalışamaz hale gelir.
Hastanelerin yoğun bakımlarında ve palyatif bakım (yaşam sonu bakım) servislerinde bu tür hastalar uzun süre beklemek zorunda kalmaktadırlar. Sosyal destekten yoksun olan hastaların toplumla veya sosyal kurumlarla bütünleştirilememesi uyumsuzluğa ve çatışmalara neden olmaktadır. Örneğin, bakım hastasının, aile üyeleri tarafından işbirliği içinde bakılamaması zaman zaman çatışmalar veya tükenmişlikler yaratmaktadır. Aynı durum devletin kurumları arasında da yaşanmaktadır. Bugün büyükşehirlerde huzurevine ve bakım merkezlerine yerleştirilmek için acil sırası bekleyen hastalar giderek artmaktadır. Kurumlara yerleştirilemeyen hastalar uzun süre yoğun bakımda veya palyatif bakımlarda kalmak zorunda bırakılmaktadır. Aile üyelerinden başlayan işlevsizlik sarmalı sosyal kurumlarla devam etmektedir. Bu durum hastanın uyumunu geciktirilmesine ve zarar görmesine neden olmaktadır. Bir başka örnek verecek olursak; 6 Şubat 2023’te yaşadığımız depremde, Kızılay ve AFAD gibi kurumların yetersizliği diğer kurumları işlevsiz bırakmış, toplumda güven sıkıntısının doğmasına ve sosyal yardımların zamanında yapılamamasına neden olmuştur. Sosyal kurumlar; göçler, afetler, salgın hastalıklar, ekonomik krizler, uygulanan olumsuz politikalara rağmen dayanıklılığını arttırmalı veya korunmalıdır. Ancak liyakat sahibi olmayan insanların çalıştırılması, acil eylem planların olmaması ve yetersiz müdahaleler bireyin uyumunu ve değişimini zorlaştırmaktadır. Bugün depremde birçok insanımızın uyumu, kurumların işlevsizliğine bağlı olarak hala sağlanamamıştır. Kişilerin uyumunu geçiştirmek, hizmet sunmamak, ertelemek ve işlevsiz bırakmak; yoksulluğu, suçluluğu, şiddeti ve kötü sağlık sorunlarını beraberinde getirir. Toplumsal barışın bozulmasına neden olur. Günümüzde hastanelere ve sosyal kurumlara güven giderek azalmaktadır” dedi.
RANDEVUYA BAĞLI HASTA HAKKI İHLALLERİ MEYDANA GELİYOR
Bülent Kaya randevuya bağlı hasta hakkı ihlallerinin ortaya çıktığına dikkat çekerek, “Güven ortamını olumsuz yönde etkileyen faktörlere kurumlardan örnekler verecek olursak; işlev kayıplarının belirtilerini daha net görebiliriz. Sağlık Bakanlığında giderek artan ve uzun süre verilen randevular bağlı ortaya çıkan hasta hakkı ihlalleri, Tıbbi cihaz ve gereçlerin yetersiz olmasına bağlı olarak yapılamayan tıbbi müdahaleler, İlaç temininde yaşanılan zorluklara bağlı geciken tedavilerde artan sağlık harcamalarına bağlı olarak, sağlığa erişimde zorluklar ortayı çıkıyor. Hastanelerin aşırı kapasiteleri ve yaşanan şiddet olayları, sağlık çalışanlarının tükenmişlik duygusu yaşaması gibi sorunlar sağlık kurumlarında hizmetlerin aksamasına neden olmaktadır.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığında Savunmasız gruplar içinde yer alan çocuklara, kadınlara, yaşlılara ve engellilere verilen yetersiz sosyal destekler, İnsanı işlevsiz kılan, bağımlı hale getiren politikalar bakanlığa bağlı kurumlarda kapasite üstü yaşlıya ve çocuğa bakılması, yetersiz fiziki koşullar, Yatılı kurum bakımı almak isteyen yaşlıların ve engellilerin sayısının giderek arttırıyor. Ekonomik yoksulluk içinde olan ailelere verilen ayni ve nakdi yardımların yetersiz kalması, beslenme ve sağlık sorunlarının yaşanmasına neden olmaktadır. Yetersiz personel nedeniyle de yaşlı ve çocuk bakımlarında yetersiz kalınması, aşırı iş yükünün personellerde tükenmişlik duygusuna ve kişilerarası ilişkilerde sorunların doğmasına neden oluyor. Bu tür sorunlara sosyal destek verecek kurumlar ve çalışanlar; yozlaşmış iş uygulamaları ve verimsiz hükümet politikaları nedeniyle destek alacak duruma düşürülmüştür. Birbirlerine bağımlı olan kurumlar işbirliği içinde olmalı ve birbirlerine güvenmelidir. Özellikle deprem sonrası kurumların hızlı bir şekilde toparlamaya ihtiyacı var.
Sağlık sisteminin ve sosyal kurumların değişen durumlara uyum sağlama ve sınırlı kaynakları kullanarak büyük zorluklarla başa çıkmayeteneği sağlanmalıdır. Sosyal işlev bozukluğunun belirtileri suç, şiddet, işsizlik, yoksulluk ve artan sağlık sorunlarıdır. Bu belirtilerin ortaya çıkış nedenleri iyi sorgulanmalıdır. Yapısal işlevsizlikler iyi analiz edilerek alternatif uygulamalar geliştirilmelidir. Eşitsizlik ve gelir dağılımındaki adaletsizlik toplumsal gerginliğe neden oluyor. Sağlık ve eğitimde eşitlik sağlanarak sosyal barış yeniden sağlanmalıdır. Sosyal kurumlar, kısa vadeli politikaların ötesine geçerek uzun vadeli stratejiler geliştirmelidirler. Bu stratejiler, toplumsal değişim ve dönüşüme uyum sağlama yeteneklerini artırabilir ve gelecekteki belirsizliklere daha iyi hazırlanmalarını sağlayabilir. Sosyal kurumlar kaynakları sürdürebilir bir şekilde yöneterek gelecek kuşaklara da hizmet sunabilme kapasitelerini korumalıdır. Soysal kurumların işlev bozukluğu toplumsal dengenin ve huzurun temelini giderek sarsmaktadır. Acilen kurumlar arası işbirliğine ve hızlı bir toparlanmaya odaklanmamız gerekmektedir” ifadelerini kullandı.