Hazret-i Mevlâna medeniyetimizin büyük alimi ve arifidir. Milletimizin inanç ve kültür dünyasını, insan ve medeniyet anlayışını görüşleriyle mayalayan bu büyük alim, eserleri ile her döneme ışık tuttuğu gibi bugünü de aydınlatmaktadır. Onun Mesnevi’si, Divanı Kebir’i, Fihi Mafih’i, Mecalis-i Seba adlı eseri asırlardır Anadolu’da her manevi ocakta okunmaktadır ve şerh edilmektedir. Modern dönemde ise eserleri birçok batı ve doğu diline çevrilen Hazret-i Mevlâna, tasavvufi düşüncesiyle bütün insanlığı kucaklamıştır. Hazret-i Pir Kuran-ı Hâkimin hakikatine ve hikmetine ayna olmuş bir yoruma ve tefsire sahiptir. Akla önem veren Hz. Mevlânâ ilahi aşk konusunda aklın yetersiz olduğunu ve aşkın kaynağının ilahi olduğunu savunur.
Mevlâna’yı Anma Törenlerinde bu yıl üstünde durduğumuz esas kavram dostluktur. Dostluk; birini sevmek, birine bağlanmak, güvenmek anlamına gelir. Bütün bu anlamların altındaki gerçek duygu ve düşünce ise “dost” sözcüğünün dürüstlüğü kapsamasıdır. Yani dostluğun karşılıklı olarak ortaya çıkması ancak dürüstlük sayesinde olur. Karşılıklı dürüstlük ve açıklık, sevgiyi, bağlanmayı, yekdiğerini kendine tercih etmeyi beraberinde getirir. Dilimizin en eski kaynaklarında bile çok uzun zamandır yer almakta olan bu sözcük, bazen gündelik ilişkilerde iki insan arasındaki ilişkinin yönünü ve değerini anlatırken, bazen de manevî âlemlere işaret ile Allah’ı, Peygamberi, bir veliyi ya da ereni anlatmak üzere kullanılmaktadır.
Sayıları 150’yi bulan Mevlevîhaneler aracılığıyla Selçukluların ve Osmanlıların siyasal coğrafyasına yayılan Mevlevîlik, yayıldığı bölgelerde Hazret-i Mevlâna’nın ve takipçilerinin eserlerinin okunmasını da beraberinde getirmiştir. Bütün bu tarih boyunca en açık örneğinde bile Mevlevî Ayini esnasında okunan naat-ı Mevlâna’da “Hakk Dost” ibaresi 700 yıl boyunca çağlamıştır. Bu anlamda Mevlâna’nın görüşlerinden yola çıkılarak sistemleştirilen Mevlevîlik ve Ayini “dost” un Hazret-i Hakk olduğunu duyurmuştur. Bu yılki temamız “Dostluk Vakti” kavramına gösterdiği ihtimamı eserlerinden de sık sık rastladığımız Hazret-i Mevlana’ya göre her ne kadar Mevlana’ya göre dost, gerçek sevgili olan Yüce Rabbimiz ise de o, dost kavramını insani ilişkiler bağlamında da ele alır. Mevlana’daki yoğun dostluk vurgusu içinde yetiştiği kültür evreninin insana verdiği değerle de ilgilidir. O, insanın farklılığını ve değerliliğini bir beyitte şöyle dile getirir: “Ey dost, en değerli inci candır. En güzel şekil olan insan şekli, arştan da üstündür, düşünceye de sığmaz” Onun insana verdiği değer, insanın insanla anlamlı, derinlikli bir ilişki olarak kurduğu dostluğa da değer vermesini gerektirmiştir. “sen dost ol da sayısız dost gör, fakat dost olmazsan dostsuz, yardımsız kalakalırsın” diyerek, öncelikle kişinin fedakârlığının kendisinden başladığını bildirir.
“Sende en iyi ne varsa dostuna onu ver. Derken tüm güzel duyguların paylaşmakla tezahür edeceğini,” Rabbin kul ile arasındaki şefaatçisi olduğunu,
“İyi dostu olanın aynaya gereksinimi yoktur.” Derken dostun aslında insanın gönül deryasının havuzu, yansıması olduğunu,
“Mecnun Değilim Dost; Lakin Çağırırsan Çöllere Gelirim!” derken dost için fedakârlık ve aynı yolda yürümenin, sefası cefasıyla dostla hemhal olmanın şevkinin kalpleri nurla doldurduğunu dizelerine nakşetmiştir. Mevlâna; ruhunu arşa çıkartan vasıflarından biri olan insan sevgisine dayalı dostluk ve kardeşlik kurarak yardımlaşmanın ülfet sebebi olduğunu bilip bu vasıfları da en güzel ahlakın meyvesi olarak değerlendirmiştir.
749. Vuslat yıldönümünde de Hz. Mevlana’nın temsil ettiği barış, sevgi ve hoşgörü rehberliğinde gerçek dostun sevgisinde buluşmak niyazıyla Hak-Dostu Hazret-i Mevlâna’yı rahmet ve minnetle anıyoruz.