AKŞEHİR’İN GİZEMLİ AD HİKAYESİ: BEYAZ’DAN ÇİÇEKLİ ŞEHRE
Tarihin tozlu raflarında gizemli bir sayfa açılıyor… Bugün Nasreddin Hoca’nın diyarı olarak bilinen Akşehir’in adı aslında yüzyıllardır dilden dile dolaşan rivayetlerle şekillenmiş. Peki, bu kadim kentin “Akşehir” adını almasının ardında ne yatıyor?
BEYAZ ŞEHİR: İLK İZLER MÜSLÜMAN ARAPLARDAN
Tarihî kaynaklara göre Müslüman Arapların Bizans hâkimiyetindeki bu bölgeye düzenlediği akınlar sırasında, kent o dönemki ihtişamı ve ışığıyla dikkat çekmişti. Öyle ki Araplar, kente “Belde-i Beyza”, yani “Beyaz Şehir” adını verdiler. Işıltılı taşları, karlı dağ siluetleri ya da belki de kalelerinin beyaz surları bu isimlendirmeye ilham olmuş olabilir…
MALAZGİRT SONRASI TÜRKLEŞME: YENİ BİR DÖNEM
1071 Malazgirt Meydan Muharebesi’yle Anadolu'nun kapıları Türklere ardına kadar açıldı. Bu büyük fetihten kısa bir süre sonra Kutalmışoğlu Süleyman Şah, Akşehir’i Selçuklu topraklarına kattı. Şehir artık yeni bir kültür, yeni bir inanç ve yeni bir kader ile buluşuyordu…
BİR RİVAYETE GÖRE… "AKŞEHİR" DEMESİNE NEDEN OLAN O MANZARA
En çok konuşulan efsane ise Nehçet-ül Menazil adlı kaynakta geçiyor. Rivayete göre Selçuklu hükümdarlarından biri bahar aylarında bu topraklardan geçerken, vadilerde çiçek açmış ağaçları görünce hayranlığını gizleyemez. Gördüğü güzellik karşısında, “Burası Ak Şehir olsun,” der. Bu ad, sadece o anın değil, doğanın, baharın ve huzurun bir yansıması olarak tarihe kazınır…
AKŞEHİR: TARİH, DOĞA VE EFSANELERİN KAVŞAĞI
Bugün Akşehir; efsanelerle yoğrulmuş ismiyle sadece bir şehir değil, bir kültür hazinesidir. Beyaz’dan Ak’a, ışıktan çiçeğe dönüşen bu isim, aslında bin yıllık bir mirasın sessiz çığlığıdır…
BİR İSİMDEN FAZLASI
Akşehir’in adı, geçmişin izlerini bugüne taşıyan büyülü bir köprüdür. Belki de bu yüzden her gelen, her geçen, her bilen bu topraklara hayran kalır… Çünkü Akşehir sadece bir yer değil, bir hikâyedir.