Akören ilçesine bağlı Orhaniye Mahallesi, halk arasında hâlâ “Üsküse” olarak anılıyor. Rivayetlere göre bu yerleşim, üç kişi tarafından kurulmuş. Bu nedenle ilk zamanlar “Üçkimse” olarak adlandırılmış, zamanla bu isim “Üsküse”ye evrilmiş. Ancak bu gizemli ismin ardında başka bir ihtimal daha var: “Üç Kilise.” Hangi hikâyenin gerçek olduğunu bugün bile kimse tam olarak bilmiyor. İşte bu belirsizlik, Orhaniye’yi tarihle iç içe gizemli bir rota hâline getiriyor.
Orhaniye’nin doğusunda bulunan Dinorna kalıntıları, bölgenin geçmişinin yalnızca söylencelerle sınırlı olmadığını, çok daha eski bir uygarlığın izlerini taşıdığını gösteriyor. Arkeolojik olarak yeterince araştırılmamış bu alan, hâlâ keşfedilmeyi bekleyen sırlarla dolu.
Mahallenin içinden geçen dere üzerinde yer alan Orhaniye Köprüsü, bölgedeki tarihî atmosferi tamamlayan bir diğer yapı. Dört gözlü, basık kemerli, düzgün kesme taşlarla inşa edilmiş bu etkileyici köprü, zamanında taşan sulara direnmek üzere sel yaranlarıyla desteklenmiş. 2017 yılında Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından onarılan bu yapı, kökenine dair hâlâ tartışmaların sürdüğü bir mimari miras. Köprünün üzerinde herhangi bir kitabe bulunmamakla birlikte, yerel halk onun Selçuklu dönemine ait olduğunu söylerken, sanat tarihçileri bu yapının XIX. yüzyıl Osmanlı eseri olduğunu dile getiriyor.
Doğayla tarihin iç içe geçtiği bu esrarengiz yerleşim, Konya’ya yolu düşen herkesin uğraması gereken bir durak. Özellikle doğa yürüyüşleri ve tarihî keşifler için ideal bir rota sunan Orhaniye, görenleri geçmişe doğru sessiz bir yolculuğa çıkarıyor.
Orhaniye’nin gölgeler arasında saklanan hikâyeleri ve hâlâ çözülemeyen sırları, bu bölgeyi sadece bir köy olmaktan çıkarıp adeta yaşayan bir tarih kitabına dönüştürüyor. Belki de bir gün, Üsküse’nin gerçek adını anlatan kayıp belge bir taşın altından çıkacak…