Bir zamanlar adı “Sultaniye”ydi… Yavuz Sultan Selim’in emriyle kurulan bir derbent köyünden, çölleşmeyle mücadele eden modern bir ilçeye… Karapınar’ın tarihine kazınmış, pek az kişinin bildiği sultanlar çağına uzanan hikâyesiyle tanışın.
Konya'nın doğusunda, lav tepeleriyle çevrili geniş bozkırın ortasında yer alan Karapınar, günümüzde enerji yatırımları ve doğal güzellikleriyle öne çıksa da, pek bilinmeyen tarihî bir geçmişe sahip. Bu topraklar, sadece coğrafi değil, aynı zamanda siyasi ve dini bir mirasın da taşıyıcısı.
1514 yılında Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran Seferi sırasında ordusuyla birlikte Karapınar’da konakladığı ve burada önemli bir karar aldığı biliniyor. Çevrede yaşayan halkın güvenlik talepleri üzerine, padişah “Karabinar” adını taşıyan bir derbentçi köyünün kurulmasını emretmişti. Bu köy, sadece bir savunma noktası değil; aynı zamanda ticaret yollarının emniyetini sağlayan stratejik bir üs haline geldi.
Yine aynı dönemde temelleri atılan ve bugünkü Karapınar'ın kalbinde yer alan Sultan Selim Camii, Osmanlı’nın taşraya verdiği önemin bir simgesi olarak hâlâ ayakta. İlçenin mimari siluetini şekillendiren bu yapı, II. Selim döneminde tamamlandı. Dönemin ihtişamı, mimarideki zarafet ve yerel halkla kurulan bağ; Karapınar’a farklı bir kimlik kazandırdı. Öyle ki, bir süre sonra bu bölgeye “sultanlar şehri” anlamına gelen Sultaniye adı verildi.
Ancak bu ismin ömrü uzun olmadı. Cumhuriyet’in ilanından sonra yer adlarındaki sadeleştirme politikaları kapsamında, 1934 yılında “Sultaniye” ismi kaldırıldı ve ilçe yeniden Karapınar olarak anılmaya başlandı. Fakat bu değişiklik, belleklere kazınmış köklü tarihini silmeye yetmedi.
Bugün çoğu kişi Karapınar’ı Meke Gölü, rüzgâr enerjisi santralleri ya da çölleşme projeleriyle tanıyor. Oysa bu topraklar, bir zamanlar Osmanlı sultanlarının adımlarıyla kutsanmış, ticaret yollarını koruyan bir karakolun kalıntıları üzerinde yükseliyor. Ve her köşesinde, “Sultaniye” adının bıraktığı izler hâlâ fısıltılar gibi dolaşıyor.