Uzmanından "okul kaygısının çözümü veli öğretmen iş birliğinde saklı" ifadesi

Uğur Okulları Psikolojik Danışma ve Rehberlik & AR-GE’den Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Barış Sezgin:- "Çocuktan beklenen, yaşadığı duygusal problemi güvenli ortamda bekleyerek çözmesidir. Çocuğa olumsuz duygularıyla mücadele etmesini öğretmeliyiz"

İSTANBUL (AA) - Uğur Okulları Psikolojik Danışma ve Rehberlik & AR-GE’den Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Barış Sezgin, okulda öğretmen ve veli ilişkisinin güven verici olması gerektiğini belirterek, "Çocuk, hayatı anne ve babasının gözlerinden görür. Olumlu iletişime tanık olan çocuk, öğretmenine güvenir ve okul kaygısı azalır." ifadelerini kullandı.

Uğur Okulları açıklamasına göre, yeni eğitim öğretim yılının başlamasına sayılı günler kaldı. Okul öncesinden liseye her kademeden 18 milyon öğrenci, yaz tatilinin ardından okula başlamanın veya bir üst sınıfa geçmenin heyecanını yaşıyor.

Her yeni eğitim öğretim yılı, çocukların geliştiği, büyüdüğü ve ihtiyaçlarının değiştiği yeni bir dönemi de beraberinde getiriyor. Bu süreç iyi yönetilmediğinde, öğrencinin duygusal ihtiyaçları tespit edilip gerekli önlemler alınmadığında okula uyum süreci hem öğrenciler hem veliler hem de eğitimciler için zor bir duruma dönüşebiliyor.

Açıklamada görüşlerine yer verilen Barış Sezgin, iyi bir gelecek için iyi bir başlangıcın şart olduğunu ifade ederek, çocukların evdeki duygusal yaşam merkezlerinden ayrılması nedeniyle kaygılandıklarını, doğru yaklaşımlarla bu sorunun kolayca aşılabileceğini aktardı.

Gelişim çağındaki öğrencilerin özellikle de okul öncesi eğitimine ve 1. sınıfa başlayan öğrencilerin bu strese ve kaygıya verdikleri tepkilerin yetişkinlerinden farklı olduğunu ifade eden Sezgin, şunları kaydetti:

“Okul öncesi ve ilkokul 1. sınıf öğrencileri uyum haftası çerçevesinde 1 hafta önce okula başlamış olmalarına rağmen çocuklarda ağlama, okula gitmek istememe, sınıfa girmeyi reddetme gibi durumlar yaşanabiliyor. Bu dönemde çocuklar güvenli bir liman olarak gördükleri ebeveynlerinin yanında olmak istiyorlar.

Duyguları reddetmek yerine duyguları anlamamız gerekiyor. Ebeveynler de öğretmenler de çocuklara karşı yapıcı tutum sergilemeli. Çocuğa 'Neden ağlıyorsun' demek yerine 'Üzgün olduğunu görüyorum. Bu çok normal. Öğretmenine ve arkadaşlarına alıştıkça bu duyguların değişecek' demek çok daha etkili bir yöntemdir. Bu şekilde hem çocuğun duygularını reddetmemiş hem de olumsuz duyguları karşılamış ve anlamış oluruz. Okulun ilk günlerinde çocuklarla arkadaş olmak yerine ‘duygudaş’ olmalıyız” dedi.

- "Aileler çocukların okula uyum sürecinde gösterdiği çabayı görmeli ve takdir etmeli"

Öğrencilerin okula uyum sürecinde aile içi tutumların çok önemli olduğuna dikkati çeken Barış Sezgin, çocukların hayatı anne ve babasının gözlerinden gördüğünü, ebeveynlerin bu süreçte sakin ve tutarlı olursa çocukta da kaygının azalacağını ve okula daha kolay adapte olacağını aktardı.

Sezgin, öğretmen ve ebeveyn ilişkisinin güven verici olması gerektiğine dikkati çekerek, "Ebeveynin öğretmenle pozitif iletişim halinde olduğuna tanık olan çocuk, öğretmeninin ailesinin güvendiği bir kişi olduğunu düşünür ve kaygısı azalır. Zaman zaman öğretmen ve ebeveyn arasında anlaşmazlıklar olabilir ancak bu durum asla çocuğa yansıtılamamalıdır. Aileler çocukların okula uyum sürecinde gösterdiği çabayı görmeli ve takdir etmeli." yorumunu yaptı.

Okul kapısında vedalaşma anlarının mümkün olduğunca kısa tutulması gerektiğine işaret eden Sezgin, şu ifadeleri kullandı:

"Bu süreçte babalara büyük görev düşüyor. Anne ve çocuk arasında yoğun bir bağımlılık varsa çocuğu okula baba bırakmalı. Çocuktan beklenen, yaşadığı duygusal problemi güvenli ortamda bekleyerek çözmesidir. Çocuğa olumsuz duygularıyla mücadele etmesini öğretmeliyiz. Çocuklara saat kullanmasını öğretmek faydalı olabilir. Örneğin okuldan çıkış saatinin saat 12.00 olduğunu söylemek ve o saatte okuldan alınacağının söylemek çocuğa bilinç kazandırır ve bir süre sonra ‘saat’ çocuk için bir güven nesnesi olur.

İlk günlerde çocuklar kendini güvende hissetmek için okula giderken yanına sevdiği bir oyuncağı ya da annesinin saç tokasını alabilir. Aileler çocukları ile birlikte uyumamalı. Bu bağımlılığı artıran bir alışkanlıktır. Bu konuda okulların rehberlik birimlerinden destek alınabilir."

- "Kaygı bazlı yaşanan bu durumlar kriz haline getirilerek ödüllendirilmemeli"

Tıpkı yetişkinler gibi çocuklarda da pazartesi sendromunun olabileceğini belirten Barış Sezgin, pazartesiden cumaya okula alışan çocuğun, yeni bir haftaya başladığında benzer uyum sorunlarını yaşayabildiğine ve bu durumda ailelerin yine ilk günlerde sergiledikleri tutumu devam ettirmesi gerektiğine işaret etti.

Sezgin, ilk günlerde mide bulantısı, karın ağrısı gibi psikosomatik durumların oluşabildiğini belirterek, "Kaygı bazlı yaşanan bu durumlar kriz haline getirilerek ödüllendirilmemeli. Çocukta ‘karnım ağrırsa okula göndermezler’ algısı oluşmamalı." açıklamasını yaptı.

Öğretmenlerin de en kısa zamanda öğrencilerle güven bağı kurması gerektiğini belirten Sezgin, şu değerlendirmelerde bulundu:

“Çocuğun en ciddi işi oyundur. Çocuklara bolca oyun oynatarak okula uyum süreci kolaylaştırılabilir. Öğretmenler bilgi vermenin yanı sıra ilk olarak çocukların duygularına ulaşmalı. Öğrencilerin okulu sevmelerini sağlamak önemli. Öğretmenler mutlaka çocukların ismini öğrenmeli. Bir çocuğa ismiyle hitap etmek, onu kabul etmek ve birey olarak algılamak anlamına gelir.

Müziğin ve resmin gücünden yararlanarak çocukları motive etmek etkili bir yöntemdir. Derslerde bol bol şarkılar çalıp, resimler çizdirebilir. Çocuklara küçük sürprizler hazırlayıp, gün sonunda takdir edebilirler. Ayrıca sınıf kuralları çocuklarla birlikte belirlenmeli ve tutarlılık sağlanmalı. Kendi fikirleri de kurallara dahil edildiğinde çocuklar kurallara daha çok uyum sağlıyor."


İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Ulusal Haberleri