Korku, insanın en ilkel duygularından biri olarak hayatta kalmayı garanti altına alıyor.
Ancak bazı insanlar, neredeyse hiç korku hissetmeden yaşıyor.
Peki, bunun nedeni ne?
Bilim dünyası, bu sorunun yanıtını beynin “korku merkezi” olarak bilinen amigdalada arıyor.
Amigdala Hasarı ve Korkusuzluk
ABD’de 2010 yılında yürütülen bir nöropsikoloji araştırmasında, amigdala hasarı olan bir kadın incelendi.
Katılımcı, yılanlar, korku filmleri ve karanlık ortamlar gibi normalde yoğun korku tepkisi uyandıran durumlarda bile kayıtsız kaldı.
Araştırmacılar bu bulgunun, “korkunun beyindeki biyolojik kökenini” doğruladığını belirtti.
Risk Alma Davranışları
Psikiyatri literatürüne göre, korkuyu az hisseden bireyler riskli kararları %30 daha fazla alıyor.
Özellikle aşırı sporlar, tehlikeli iş seçimleri ya da ani yaşam değişiklikleri bu kişilerde daha sık görülüyor.
Harvard Üniversitesi’nde yapılan bir çalışmada, bu insanların beyinlerinde “ödül sistemi”nin daha baskın çalıştığı, yani riskin potansiyel kazanç kısmına odaklandıkları ortaya çıktı.
Korkunun Yokluğu Ne Anlama Geliyor?
Psikologlara göre, korkunun hiç yaşanmaması hem avantaj hem de dezavantaj yaratabiliyor:
Avantaj: Daha az kaygı, yüksek özgüven, cesaret gerektiren alanlarda başarı.
Dezavantaj: Tehlikeyi öngörememe, savunmasız kalma, empati eksikliği.
Klinik Psikoloji uzmanlarına göre:
“Korku sağlıklı bir duygudur. Onu tamamen yok saymak, beynin alarm sistemini kapatmak gibidir. Bu da kişinin tehlikeli durumlarda kendini koruma becerisini zayıflatır.”
Ölçülü Korku Hayati
Bilim insanları, korkunun aslında yaşam için gerekli olduğunu vurguluyor.
Korkusuz bireyler cesaretleriyle öne çıksa da, tamamen korkusuz bir yaşam sürdürülebilir değil.
En sağlıklı yaklaşım, korkunun “ölçülü” seviyelerde deneyimlenmesi.