Yeni bir eğitim ve öğretim yılı daha başladı.
İlk ders zilinden önce okul bahçesinde ilkokula yeni başlayan öğrencinin heyecanından fazla ailesinin heyecanını görüyorsunuz.
Sanki derse onlar girecek.
Yeni atanan öğretmenlerde de aynı heyecanı gözlemliyorsunuz.
Heyecan aslında sahiplenmenin ilk aşamasıdır. Ancak özellikle ailelerin çocuk yetiştirmesinde milli kültürümüze uygun heyecanı devam ettirmesi elzem hale gelmiştir.
Milli kültürümüzün sınırlarını çizdiği kalıpta yetişen çocukların, okulda, sokakta, iş hayatında da başarılı olmamaları için hiçbir olumsuzluk bulunmamaktadır.
Milli kültürümüzde edep, ahlak, bilgi, beceri, araştırma, haram ve helal kavramları ile vatan ve millet sevgisi insanlık tarihinde bizi hep ileriye taşımıştır.
Çok kalabalık sınıflar, sobaların etrafında ısınma telaşı, defter, kalem kitap alma, ya da bulamama endişesi geçmiş dönem öğrencilerin ve ailelerinin normal olarak gördüğü ve kabullendiği bir durumdu.
Ama öğretmeni haksız yere şikayet yoktu.
Sınıfın huzurunu bozan ve dersine çalışmayan çocuğunu uyaran öğretmeni “Benim çocuğuma dokunamazsın. Benim çocuğuma karışamazsın” gibi ithamlarla okuldan ve öğrenciden uzak tutma egosu da yoktu.
Esnaf ziyaretinde gördüğü Valiye, fakir ama çok başarılı olan ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini kazanan öğrencisine yurt ve burs ihtiyacını iletmek için en az 500 metre koşan Büşra öğretmen, egosuyla çocuğunun da geleceğini karartan çapsız velilere bir ders vermiştir.
Sadece ders vermedi.
Şımarık çocuğuna ve sonradan görme egosuna kapılıp öğretmeni görmezden gelenlere de haddini bildirdi.
Göz yaşlarını tutamayan Kübra öğretmeni dinleyen ve onunla birlikte ağlayan Erzincan Valisi Hamza Aydoğdu da bize devletin valisini hatırlatıp hepimizi duygulandırdı.
Eğitim aileden başlar.
Ekonomik gücü olanlar, ya da ailece çalışmak zorunda olduklarını hissedenler çocuklarının eğitimini sadece önüne yemek ve bilgisayar koymaktan ibaret olmadığını anlasınlar artık.
Tablet ve telefonu da ekleyelim.
Bu anlayışla diplomalı ama milli kültüründen uzak, araştırmayı, üretmeyi ve çalışmayı sevmeyen cahil bir gençlik yetiştiriyoruz.
“Bana kimse karışamaz” diyen bir anlayış, aileleri de etkisi altına almaya başladı.
Ancak hayatta başarı öğretmeniyle kucaklaşan ailelerle birlikte gelir.
Osmanlı İmparatorluğu’nun kudretli Padişahı ikinci Murat, 21 yaşında surları geçilmez olan İstanbul’u fetheden oğlu Sultan Fatih'in hocasından azar işiterek öğretmenin başarıdaki etkisine örnek olmuştur.
Bizde bu dönem şöyle bir slogan oluşturalım.
Bütün öğrencisini aynı ölçüde seven, onların yetişmesi için kendisini feda eden Öğretmenle öğrencinin arasına girmeyin. Sadece destek verin.
Bana bir harf öğretenin kölesi olurum diyen anlayış bizim anlayışımız
Yeni eğitim ve öğretim yılı inşallah ülkemiz ve insanlık alemi için hayırlı nesiller yetişmesine vesile olur.
Kıbrıs Türkünü katleden Rumlara karşı askeri harekatın başlamasını “Ben kötü sandalla karşıya geçer ve zalime haddini bildiririm” diyen paşaların yetişmesine destek olur.
“Ya İstanbul beni alır ya da ben İstanbul’u” diyen devlet adamlarının yetişmesine katkısı olur.
Bugünlük bu kadar.
Allaha emanet olunuz.