Haçlı Seferleri’nde Antalya Rumları; “Sizi Antalya’dan gemilerle Kudüs’e, kutsal topraklara çıkartacağız...” diye Frank haçlılarının paralarını alarak kandırdılar… Onları kutsal topraklara götürmediler, şimdi Antalya’nın ıssız kayalık sahillerine salıverdiler… Selçuklu ordusunun korkusundan Antalya dağlarına saklanan Franklar, açlıktan ve hastalıktan kırılmaya başladı… *** Frankların perişan halini tesadüfen gören bir Türkmen çobanı, Selçuklu Beyine haber verdi yerlerini… Selçuklu Beyi çadırlar kurdurdu, her çadıra ikişer üçer Haçlı askeri emanet etti: "-Bu askerler, ben Selçuk beyinin değil, Allah’ın size birer emanetidir, onları doyurun, tımar edin ve sağ-salim istedikleri yere gitmelerini kolaylaştırın...” emri verdi… *** Türkler, Haçlı Frank askerlerini doyurdu, tımar etti, iyileştirdi... Sonra onlara silahlarını geri verdi… Selçuklu beyi onları yolcu etmek için toplanmalarını emretti; “- Sizler Allah’ın misafirisiniz, sizlere ikramda, saygıda bir kusur ettiysek Allah rızası için affedin, şimdi istediğiniz yere gitmekte özgürsünüz. Yurdumuzdan çıkıncaya kadar sizin can güvenliğinizi sağlamak bizim boynumuzun borcudur...” *** Franklardan kimse bir yere gitmek istemedi... 3 bin Haçlı Frank, Kelime-i Şahadet getirerek Müslüman oldu; bir tek, Katolik papaz Odo de Diogilo, Müslüman olmadı ve isteği üzerine memleketine gönderildi… Katolik papaz Odo de Diogilo, günlüğüne şöyle yazdı; “Ah merhamet! Her türlü ihanetten daha zalimsin! Rumların ihanetine karşılık Müslümanlar onlara (Franklara) ekmek verdiler; dinlerini gasp ettiler… (Migne, Patrologia Latina, Paris 1844-55, tom. CXCV., s.1243.'den) *** Selçuklu Hükümdarı Sultan Alpaslan'ın Veziri Nizam-ül Mülk, çok değerli bir devlet adamıydı. Fakat sarayda onu çekemeyen insanlar vardı… Bunlardan biri, Nizam-ı Mülk ’ün halka zulmettiğini, milleti soyup servet sahibi olduğunu bildiren bir jurnali (ihbarı) Sultan Alpaslan'ın namaz seccadesinin içine koyuverdi… *** Sultan Alpaslan, bu jurnali görüp okudu… Derhal, Veziri Nizam-ül Mülkü huzuruna çağırarak, jurnali ona da okuttu… Sonra da şu tavsiyeyi yaptı; “-Ey Vezirim, şu kâğıda bak hele... Eğer, bu adamın dedikleri doğru ise, yaptığın bu işten vazgeç… Eğer bu bir iftira ise, onu cezalandırma, bu adama, bir iş bul da meşgul olsun... Onun bunun aleyhinde konuşmaya hiç vakti olmasın... *** Bu topraklardan, ceddimiz Selçuklu zamanından iki farklı kesit… Bugün Selçuklu’nun torunları ve mirasçısı olan bizler, Selçuklu’nun Payitahtı Konya’da o kadar elimiz boşa çıkmış ki; Bütün dertlerimizin ilacı olacak, merhametten bi haber, birbirimizin dedikodusunu yapmaktan, iş yapamaz hale gelmişiz…