Elini kalbine götürdü ve ağır ağır konuştu Neşet Ertaş;
“Burası var ya, taşa toprağa gerek kalmadan insanın gömüldüğü tek yer…”
*
Kalplerimiz, mezarlıklardan daha kalabalık…
Ne çok yaşayan gömülü derinliklerinde…
Duygusal yorgunluk diye bir şey var, fiziksel olarak gayet iyisin ama düşündüklerin ve hissettiklerin yüzünden kılını kıpırdatacak halin yok... Günümüz insanının iç dünyasını anlatan en güzel tasvir sanırım...
*
Yorulduk…
Kimimiz çok sevmekten, kimimiz aldatılmaktan, kimimiz yoksunluktan, kimimiz de anlaşılmamaktan…
Çok yorulduk...
Sorunlarımız basit ve kısa…
Ama çözüm üretsin diye işaret ettiklerimiz sorunlarımızdan ve bizden çok uzakta…
Her gün kendi derdimizi ekrandan dinlemekten, derdimizi bize anlatanlardan da yorulduk...
*
İbn-i Sinâ ya bir dostu sormuş: “– Dünyada devası olmayan bir dert var mıdır?” İbn-i Sina iç çekerek cevap vermiş;
“– Derdin devasızı, iyinin kötüye muhtaç olmasıdır.
Belki de en çok bu yoruyor bizi…
İyiler bu düzende, hep arsız ve kötülere muhtaç oluyor…
Dünün doğru zannettiğin tercihleri, bugünün ağır yorgunlukları oluyor maalesef…
*
Hikâye arzu ettiğin şekilde bitmiyorsa şayet bir hikâyenin sonu da yorar insanı…
Sosyolojik olarak bir hikâyenin daha sonuna geldik.
İdeolojisi biraz daha sürer o apayrı bir konu…
Hikâyenin sonunda ahlaksızsan, vicdansızsan “Açık” olsan ne çıkar? “Kapalı”olsa ne çıkar?
Aynı Âşık Daimî’nin deyişinde ki gibi;
“San ’at edindiysem sahtekarlığı,
Dede olsam ne çıkar, Hoca olsam ne çıkar?”
*
Çok yorulduk…
En çokta alkışladıklarımızı gömerken yorulduk…