Cumhuriyet Yolu

Mustafa ÖZLÜK

Dış güçlerin faydalı olması beklenemez. Sadece bize karşı da değildir. Tarihler boyunca güçlüler, güçsüz olanları sömürmüş ve ezmiştir. Dış güçler diyerek suçlamak, yok saymak veya geçiştirmeye çalışmak da olmaz. Onların silahlarından daha güçlü silahlarla donanacaksın. Donanacaksın dediğimiz silah bilim ve akıldır. Dış güçler, senin ülkenin de istediğini yapabiliyorsa, senin varlığın boşunadır. Öyle ise ilimde, bilimde, ekonomide, siyasette, askeri alanda dış güçlerden daha üstün olmamız gerekir.

Siyasetin kurallarına uymayan, bilimsel ve ilkesiz, ileriyi göremeyen olur veya varsa, dış güçler seni oyuncak gibi oynarlar.

Üç kıtaya sahibi olan, güneş batmayan Osmanlı imparatorluk nasıl yok edildi?

Sömürü düzenini sürdürmek dünyadaki güçlerini artırmak için İngiltere Fransa Almanya, Rusya daha çok kaynağı ele geçirmek için yarış halindeydiler. En geniş toprağa sahip en çok kaynak bulunan Ortadoğu petrollerini elinde tutan Osmanlı'yı bölmek gerekiyordu. Bölme şöyle dursun ortadan kaldırma planları vardı. Osmanlı'nın elindeki kaynakları ele geçirmek için sızmalar dahil her yol ve yöntem deneniyordu.

Kısaca dostluk içinde sızan ajanlar harita çiziyor önemli kaynakları tespit ediyorlardı. Barış içinde birlikte yaşayan Ermenileri, Süryanileri, Kürtleri kışkırtma dahil her türlü emellerine alet ediyorlardı. Dünyada Fransız ihtilali ile ulusal devletler, milli kimliklerin öne çıkması, önemli oluyordu kışkırtmalarda.

Kimliklerin yanında din duygularını da sömürmeye dahil ediyorlardı. Topraklarımıza katılmış olanların çoğu Hristiyanlar dı. Amaçlarına ulaşabilmek için bunu önemseyen ajanlar dini de işliyorlardı. Sömürgeciler doğu ve güney Anadolu'da Kürtlere terör yaptırıyorlardı. Buna karşı kendine yapılan davranışlara karşı savunmayı da dünyaya soy kırım yapılıyor diye reklam ediyorlardı.

Sınırlar genişledikçe devlet gücünün üzerinde etki azalıyordu haliyle. Bunu fırsat bilerek 31 Mart vakası İstanbul'da patlak verdi. Kıvılcımları her bölgeye yayıldı. Padişah değişimine kadar gidildi. Dış güçler içeriden ve dışarıdan bütün güçleriyle yağma, yıldırma ele geçirmeyi hızlandırdılar.

Yukarıda adını saydığımız ülkeler bütün güçlerini kullanarak her yerde ayaklanma, terör olaylarını yaygınlaştırıyorlar, bunları ülkelerine rapor ediyorlardı ve ihanetleri ile övünüyorlardı.

Öyle duruma geldi ki bize ihanet edenlerden yardım isteyecek durumlara düşürüldük. İhanet edenlerden fayda beklemek cehaletin ta kendisidir.

30 Ekim 1914'te 1. Dünya savaşı'na girdi Osmanlı imparatorluğu. Ajanlar bu savaşa girmekle Rusya'yı bertaraf edeceğimize inandırdılar. Rusya boğazları ele geçirmek güneye hakim olarak sıcak denizlere ulaşmanın peşindeydi.

Öyle günlere geldik ki... En ağır koşullardaki anlaşmalara imza atmak zorunda kalındı. 30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros antlaşması ile yenildik, yenilgiyi kabul ettik. Yenilgiyi ve güçsüzlüğü bildiklerinden Osmanlı topraklarına kendi aralarında hızlı bir şekilde bölüşme yarışına girdiler.

1918'den 1922'ye kadar çok zorluklar, yokluklar yaşarken umutlarda artmaya başladı. Mustafa Kemal İstanbul'a geldiğinde işgal altındaki vatan toprağına, Başkentine umutsuz bakmadı. Bayrakları işaret ederek geldikleri gibi giderler dedi. Dediği gibi dünyanın incisi İstanbul düşmandan kurtarıldı.

Mustafa Kemal kurtuluşa adı gibi inanıyordu. En yakınındaki arkadaşları bile umutsuz bakarken milletimizin yenilmediğini inanıyordu. Vatanın ve milletin sahipsiz yöneticisiz kaldığına inanıyordu. Sahip çıkıldığında durumun değişeceğine çok umudu vardı.

Gelecekte kurulacak düzene en yakın arkadaşlarından birkaç kişi inanıyordu. Ama vatanın kurtarılacağına çoğu arkadaş çevresi inanıyordu. Bu inancı canlı umuda çevirmek lidere kalıyordu.

Samsun'dan Doğan Güneş Anadolu aydınlattı resmen ısıttı. Amasya Erzurum-Sivas çok adı geçse de kurultayı için önde oldular. Mustafa Kemal bütün önemli yerlerde duruma göre bir hafta on beş gün kalıp çalıştığı illerimizin çoğunda.

İçten ve dıştan yıllarca yıpratılan Osmanlı imparatorluğu 1. Dünya Savaşı'nın sonunda dağılma ile karşı karşıya kaldı. Gelecek yazımızda 1918'den cumhuriyet'e kadar önemli yaşananları anlatacağım.

Vatanında bağımsız ve özgür yaşamak en Temel insani haktır. Bu hakkı bize kazandıranlara sonsuz, hakları ödemeyecek şekilde borçluyuz. Dış güçlerden daha güçlü olmak için ilimde ve bilimde milletçe çok çalışmamız gerekiyor.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.