Hani Bir Yılım Daha Vardı? (2)

Yakup ÇAK

Artık uyku uyuyamaz olmuştu. Sanki gözlerini bir kapasa bir daha hiç açamayacakmış gibi oluyordu. “Neden insanın korktuğu başına gelirken bu kadar hızlı olur?” eşi doktora “Ne kadar kaldı?” sorusunu sorduğunda sanki oracıkta ölecekmiş gibi olmuştu. “ Kim bilir belki altı ay, belki bir yıl…” demişti.
“Bir yıl nedir ki, göz açıp kapamadan geçecek ve ben… Allah’tan ümit kesilmez, hem belki de doktor yanılmış olamaz mı? Ya yanılmıyorsa… Şimdi hangi yarım kalan işi bitirmeli, hangi yarım kalacak olan işe başlamalıyım? Of, Allah’ım sen yardım et… Bir yıl, göz açıp kapamadan geçecek olan bir yıl…”
Her zaman işin olumsuz tarafını düşünmek teslim olmak demek değil miydi, teslim olmayacaktı, direnebildiği kadar direnecekti. Ne de olsa doktor, en az bir yıl demişti, kim bilir bekli de bu zaman içinde, hastalığına derman bulunabilirdi. Allah’tan ümit kesilmez, gün doğmadan neler doğar, hem çiğ yumurtaya can veren Allah, nelere kadir değil ki… Diye düşünerek moralini yüksek tutmaya çalışıyordu.
İnsan en zor en ağır şartlara bile alışıyordu. İlk şokun ardından kabullenme süreci başlıyordu. Yavaş yavaş alışıyordu her şeye. Bir hafta sonrasına tedavinin ilk evresi için verilen randevu günü gelmişti. Hastane koridorlarında süren birkaç saatlik koşuşturmanın ardından nihayet eve gitmek için çıkmışlardı. Her zaman olduğu gibi eve taksiyle döneceklerdi.
Taksi, şehrin kalabalık trafiğinde güçlükle ilerlemiş, kenar mahallelere geldiğinde ise, sanki biraz önceki kalabalıktan intikam alırcasına süratlenmişti. Şoförün bu akıl almaz hareketini görünce,
“Biraz ağır gider misin kardeş, hasta götürdüğünü unutuyorsun galiba…” diye uyarma ihtiyacı hissetmişti. Şoför sanki söylenenleri duymuyordu, sokak aralarında öyle hızla ilerliyordu ki, köşelerden dönerken araba sanki yatacakmış gibi oluyordu. Uyarılar ikazlar fayda vermiyordu. Şoför dinlemiyordu, sanki adamın gözü dönmüştü.
Adamın araba kullanışından son derece rahatsız olmuştu ve hiç vakit kaybetmeden inmek istedi. Şoförün omzundan silkeleyerek,
“Kardeşim hemen dur, ben burada ineceğim, canımı yolda bulmadım ben… “
Ne kadar ikaz etse de bir türlü şoför onu kale almıyordu. Kaza yapacağını anladığında ise artık iş işten geçmişti, avazı çıktığı kadar bağırdı,
“Duuuurrr…”
Araba çok süratliydi, dönemedi, sokağın karşısında ki evin bahçe duvarına hışımla girdi. Araba da şoförün yanındaki koltukta oturuyordu. Çarpmanın şiddetiyle, başını çok kötü bir şekilde ön cama vurmuştu ve camların kestiği yerlerden sımsıcak kanlar süzülmeye başlamıştı.
Taksi şoförüne ne kadar küfür varsa etmek istiyordu, ama zamanı değildi, arka koltukta oturan eşini son defa görmek istedi. Gözleri kararıyordu ve seçemiyordu. Bilincini kaybetmeden önce aklına doktorun sözleri geldi,
“Korkarım hastalık fazla ilerlemiş, bilmiyorum ama belki bir yıl anca yaşar.”
Kafası zonkluyordu ve doktorun sözleri yankılanıyordu beyninde. Hesap sorarcasına inledi,
Kazayı görenler koşarak gelmişler ve alelacele herkesi arabadan çıkarmışlardı. Soğuk ve sert kaldırım taşlarının üzerine yatırmışlardı. Oysa kaç gündür mezarda taşın toprağın içinde yatma korkusundan gece uykusunu terk etmişti. Çok geçmeden ambulans gelmiş ve yaralılara müdahale ediyorlardı. Hemşirenin sözleri kulaklarına bir uğultu gibi geldi.
“Bu yaralı çok kan kaybediyor, korkarım kaybedeceğiz…”
İlk önce gözleri karardı, takatsiz kaldı, daha birkaç dakika önce, bir yıllık ömrünü çok kısa görmüş, kendisini paralamıştı, ya şimdi bu bir yıllık zamanın oldukça uzun olduğunu anlamıştı. Kendisine müdahale eden hemşireye,
“Ne diyorsun sen, kimi kaybediyorsunuz, daha benim koskoca bir yıllık ömrüm var, daha biraz önce doktor söyledi, benim yapılacak o kadar çok işim var ki… Hani doktor, hani benim daha koskoca bir yıllık ömrüm vardı? ”
Zaman herkes için farklı akar. Bekleyen için ağır, yetişmek isteyene hızlı geçer. Güzel anlar göz açıp kapayana kadar kısa iken, kötü anların bir saati bir günden daha durağan geçer. İnsan hangi hal üzere olursa olsun tek sermayesi olan ömrünün akıp gittiği zaman tünelinde, hayat anı yaşamaktan ibarettir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.