Ne zamandan beridir, adını koyamadığımız ama gürültüler arasında olmamıza rağmen, içinde yaşadığımız boşluğun cenderesinde yalnızlığa yeniliyoruz bilmiyorum. Etrafımıza ördüğümüz yüksek duvarlar, tanıyamadığımız kalabalıklar, aynı ortamda yaşamamıza rağmen, bizim gibi görmeyen, düşünmeyen, hissetmeyen insanlar arasında kendi varlığımızı kabullendirebilmek için var gücümüzle çalışıyoruz.
Kendi baktığımız pencerenin sadece bize ait bir görüş alanı oluşturduğu, ama başkası için hiçbir şey ifade etmediği için, daha çok kendi içimizdeki dünyada yaşamak zorunda kalıyoruz. Hepimiz sadece sevdiğimiz ve sevenlerimizin yanında kendimizi ifade edebiliyoruz. Daha doğrusu biz sadece onları anlayabiliyor, onların da bizi anlamasını bekliyoruz. Acılarımız, sevinçlerimiz, erdemlerimiz, değer verdiklerimiz ortak olduğu için birlikteliğimiz bizi millet, toplum haline getiriyor.
Birlikte yaşamak, birlikte düşünmek, birlikte var olmak, birlikte hayata anlam yüklemek, hayatımızın belki de en büyük ihtiyaçlarından birisidir.
Yalnızlık insana uymayan bir elbisedir. Yaratılıştan itibaren ona giydirilmiş bir birliktelik vardır. Zira her şey gibi insan da eşiyle birlikte yaratılmış ve varlığını bir başkasıyla tamamlama zarureti içinde var dilmiştir. O nedenle dünya hayatında insana verilebilecek en büyük ceza, onu yalnız bırakmaktır denebilir.
Yalnızlık, insanın yanında hiç kimsenin kalmaması, sevilmemesi, anlaşılmaması, yaşadığı halde varlığının kabul edilmemesi, yok sayılması gibi, konuştuğu zaman sesinin duyulmaması, yaptığı her işin görülmemesi ve ruhun kendisini dar bir kuyuda bulmasıdır.
Günümüzde bu yalnızlık kuyusuna düşürülen insanların, çeşitli argümanlar sayesinde içinde olduğu yalnızlık kanıksatılmıştır. Önüne koyulan ekranlar sayesinde zihnini meşgul etmesi için tatlı rüyalar gösteriliyor. Gösterilenin rüya olduğunu bildiği halde, fıtratına uygun olmayan bu halden kurtaracak değerlerin kendisini daha çok yalnızlığa iteceği korkusu, hayal ile gerçek arası keşmekeş bir hayatı yaşatmak zorunda bırakmaktadır.
Sosyal medya kanalları sayesinde, gerçek insanların yerine sanal kişilerle sohbet ederek kendisini ifade ettiğini ve bu sayede sosyalleştiğini zannederek, içinde yaşadığı toplumdan daha çok uzaklaştığından haberi olmuyor. Sadece kendisiyle aynı görüşü paylaşan insanlarla konuşup, karşı fikirlere kendisini kapatarak bilmediğinin düşmanı olmaktan kendisini kurtaramıyor.
Alışılmış bir yalnızlık, kişinin dünyada iken adeta cehennemi yaşaması olması gerek. Çünkü o içinde yaşadığı yalnızlık kuyusunu kâinat zannetmesi ve onun dışındaki dünyayı yok saymasıdır. Buna makamlar, mevkiler, maddi imkanlar sebep olabildiği gibi, toplum içinde ayrıcalık verilen meslek gruplarda sebep olabiliyor.
Kendilerini yetiştiren kültürü, örfünü, adetini küçümseyerek geçtiği merhaleleri, geldiği yeri unutarak her şeyi kendi başarısı gibi görerek, bulunduğu yeri toplumdan bir üstünlük sebebi sayarak, sadece kendi seviyesindeki kişilerle bir dünyada yaşamaya, kendisini mahkûm edenlerin yalnızlığı, kibirli ve en korkunç yalnızlık olsa gerek.
…
Efendim, mübarek bir bayramın arifesindeyiz, hac farizasının yerine getirildiği milyonlarca hacı adayının hep bir ağızdan dua ettiği bu günlerde, birliğimizin dirliğimizin artması duasıyla Kurban Bayramınızı en içten dileklerimle kutlar, hayırlara vesile olmasını Cenabı Allah’tan dilerim…