En son 2020 yılında Şikago’ya gelmiştim, Mart ayının başında Türkiye’ye döndüğüm hafta kovid19 denilen salgın resmen başlamıştı. Salgın sürecince seyahat edemediğimizden, ABD’de konuşacağımız çok konu birikmiş. Bu sefer işimiz gereği New York’tayız.
*
ABD’nin bir çok eyaleti gibi New York da düzensiz göçmen sorunun ile yüzleşiyor. ABD’ye giren düzensiz göçmenler, sınır polisi tarafından kayıt altına alınarak otobüslerle kamplara götürülüyor. Düzensiz göçmenler, çıkarılacakları mahkeme gününe kadar istediği yere gitmekte serbest bırakılıyor. Düzensiz göçmen kaynağı Meksika sınırında bulunan Texas ve Florida gibi Cumhuriyetçi eyaletler, göçmen yükünü tek başlarına kaldıramadıkları gerekçesiyle, göçmenleri başta başkent Washington, New York, Massachusetts gibi Demokratların çoğunlukta olduğu eyaletlere gönderdiği biliniyor.
*
Yaklaşık 50 bin evsize insanı bir ortam sunmaya çalışan New York yönetimi mevcut barınakların, sınır bölgelerinden gönderilen düzensiz göçmenlerle dolduğu için acil durum barınakları açmaya çalışıyor. New York Belediye Başkanı Eric Adams bu konuda “kızgın” olduğunu belirterek, Texas ve Florida gibi Cumhuriyetçi valilerin, “New York’un merhametini sömürdüğünü ve bu insani krizin Amerikan siyasi dinamikleri tarafından hızlandırıldığını” söylüyor.
*
Bu arada Kasım ayında yapılacak olan ara seçimde, mevcut Başkan Biden’in oy ve güven kaybedeceği özellikle işadamları arasında konuşulan bir konu zira Trump’ın Yeniden Büyük Amerika söylemi ile başlattığı ekonomi dönüşümü sekteye uğramış durumda. ABD dolarının gücü ile ürettiğinden fazla tüketen, fakir ülkelerdeki ucuz emek gücünün sağladığı ürünlerin ithal edilmesi ile ulaşılan refahın sürekli olamayacağı ekonomiyi bilen kesim tarafından kabul ediliyor ve destekleniyor. Ancak siyaset çoğu zaman matematik ve bilim üzerine değil, duyguları etkileyen konuşmalar ile şekilleniyor. ABD seçmeni bilime mi yoksa söylememi oy verecek Kasım ayında göreceğiz.
*
Pandeminin ortasında seçilen Biden, pandemi süresince her aileye aylık binlerce dolar yardım yapılmasının sebep olduğu enflasyon ile mücadele etmek zorunda kalmış durumda. ABD ekonomi yönetimi, çalışmadıkları halde devlet yardımları ile tüketimi devam ettirmenin sonuçlarını doğru okuyor. Eyalet merkez bankaları, zaman zaman fikir ayrılığına düşse de fikir özgürlüğü ve bilimsel tartışma ortamının desteği ile sebep sonuç ilişkilerine uygun politikalarda buluşabiliyorlar.
*
Örneğin, pandemi süresinde işe gidemeyenler, üretim yapmayanlar, devletin yaptığı yardımlarla tüketime devam edince azalan arza (üretime) rağmen artmasa bile aynı devam eden tüketim hızı, enflasyona sebep oluyor. Bu arada azalan üretimi telafi etmek için ithalatın artması da fiyatları yükseltiyor.
*
Devletin, hane halkına yaptığı yüzlerce milyar dolar yardımın ve bunu karşılamak için basılan karşılıksız doların piyasada para şişkinliği yapması da enflasyonu artırıyor. Sebep belli sonuç belli… Bu ortamda ekonomi yönetimi karşılıksız basılan paranın ekonomiye daha fazla zarar vermesini önlemek için doların fiyatını yani faizi artırarak tüketimi kontrol altına almaya çalışıyor. Tabi dikkate aldıkları başka dinamikler de az değil.
*
ABD ve benzeri ülkelerde bilim ile yönetilen ekonomiler gelişirken, her şeyin fiyatı olan paranın da bir fiyatı olduğunu anlamayanların, anlayanları susturduğu bilim ile ilim arasındaki farkı anlamayanların, ilim ile yönetmeye çalıştığı ülkelerde fakirleşme ve sefalet kader oluyor!
*
Tüccar ile ekonomist arasındaki farkı anlayacak kadar düşünemeyenlerin, ekonomist bilim insanlarını din ilim adamlarının yanlış anladıkları hükümlerle susturması hem de korkutarak susturması ve faizin riba ile karıştırılması sonucu ekonomilerin niçin sefil olduğunu bir başka yazsımıza bırakalım.
*
Görüntüye, söylentiye kanmak yerine işin aslını anlamaya çalışanlara New York’tan selam dua ile.