Eskiden, Yeşilçam Sineması “artisine göre film” yapardı. Filmlerde başrolü alan artistler, yapımcı veya yönetmenin tercihi olurdu… Bu tiplerin çoğunlukla sanat ile değil de farklı yakınlıklar sayesinde filmlerde rol aldığını öğrendik sonradan. Belki de bu yüzde gerçek yaşam ile örtüşmeyen ve sürekli tekrar eden birbirinden kopya konuları ile sıkıcı içi boş filmler, özgün bir kalite getiremedi sinema sektörüne. Sonuçta sinema bir sanat olarak gelişemedi Türkiye’de...
*
Sinema dünyamızdaki “artisine göre film” hastalığı siyasetimize de sirayet etmiş durumda, devlet yönetiminde liyakate göre değil de “partisine göre makam” belirleniyor, partisine göre adam atanıyor.
*
Siyasetteki geçmişimiz, sinemamızdaki durumdan çok farklı değil… Özellikle genel seçimlerde “partisine göre aday” çıkaran siyaset anlayışımız, halkı temsil etmeyen, halkta karşılık bulamayan, parti başkanlarının veya sermaye babaların veya başkalarının beğendiği adaylar ile kısır bir döngüye sıkıştı kaldı. Sonuçta demokrasi gelişemedi Türkiye’de. Kısır kafalaraın yanlışına rağmen suçu demokrasiye atan kafalar, demokrasiyi eleştirmekten hiç geri durmadı.
*
Önümüzde yine büyük bir yerel seçim var, partiler adaylarını belirledi. Anlaşıldığı üzere, bazı şehirlerde aynı hastalık devam ediyor, ancak seçmen;
- Parti yönetiminin tercihleri ve ideoloji kavgaları bir yana ülkenin, bölgenin, şehrin, milletin sorunlarına dünya gerçekleri ile uyumlu çözümler getirecek aday istiyor.
- Bunu sağlayacak şekilde parti içinde de demokrasi istiyor.
- Seçilenlerin halka hesap vermesi gerektiğini öğrenmesini istiyor.
- Seçenlerin hesap sorma hakkının güvence altına alınmasını istiyor.
- Ben yaparım olur dayatması yerine, uzlaşı istiyor.
- Halkı ayrıştıran değil birleştiren söylemler istiyor.
- Yandaşlık, adam kayırmacılık değil, liyakat ile hizmet istiyor.
- Kendisi ile çelişmeyen, tükürdüğünü yalamak zorunda kalmayan siyasetçi istiyor.
- Başa bela geldikten sonra tepki veren değil zamanında tedbir alan siyasetçi istiyor.
- Yaptığı yanlışın hesabını millete ödeten siyasetçi istemiyor!
- Kişisel inatların bir kenara bırakılmasını istiyor.
- Ben yerine biz diyen siyasetçilerin yolu açılsın istiyor.
- Yaşınıza başınıza bakın, milletin yetiştirdiği genç yeteneklere yol açın diyor…
*
2017 yılında referandumdan önce yazmıştık, seçimlerden sonra koalisyon istemeyenler, koalisyonu seçimden “önce” kuracaklar diye. Aynen öyle oldu değil mi ancak adına koalison değil de ittifak dediler. Yersen!
*
Koalisyonlar peşin peşin kuruldu ve sorunun koalisyonlarda olmadığı, adı ittifak da olsa sorunun uzlaşma ve işbirliği kültürü gelişmemiş siyasetçilerde olduğu anlaşıldı. Sorunun, ben yaparım olur kabadayılığında olduğu anlaşıldı…
*
Asıl sorunun, ham fikirler peşine düşen, medenice tartışarak rafine fikirlere ulaşmayı bilmeyen, hatta fikir ile proje arasındaki farkı bile anlamayan siyasetçilerde olduğu anlaşıldı.
*
Siyaset dünyamızda süregelen bu sorunlar bir yana, şöyle bir kendimize bakarsak bence yerel seçimlerde Konya olarak rahatız diye düşünüyorum. Belediye başkan adaylarımız polemik konusu olmadan en başından belli oldu; Konya Büyük Şehir Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay, Selçuklu İlçe Belediye Başkanı Ahmet Pekyatırmacı, Karatay İlçe Belediye Başkanı Hasan Kılca, Meram İlçe Belediye Başkanı Mustafa Kavuş hepsi de geçen dönemdeki icraatları ile Konyalının takdirini kazanmış kişiler. Tecrübeleri de ortada.
*
Bu durumda, bence Konya adayları seçim öncesi siyaset yaparken bir farkındalık yaparak, gelmeyen kışın, yağmayan karın etkisi ile yazın gelecek olan su sıkıntısına şimdiden dikkat çekmeliler.
*
Su varken su tasarrufu kampanyalarına başlamak dikkat çekici ve de yararlı olur bence. Tüm Türkiye’ye örnek olurlar böylece. Hem sular azalınca herkes yapar su tasarrufu kampanyasını değil mi. Konya bu konuda farkını göstermeli bir adım sonrasını şimdiden siyasetine eklemeli. Selam ve dua ile…