Geçen hafta Sayın Cumhurbaşkanımız’ın ABD seyahati haberlerine yapılan yorumlar arasında boğulmamak için dikkatimi çeken 4 haberi sizinle paylaşmak istedim bugün;
*
Önümüzdeki 5 yılda yapay zekâ (YZ) teknolojilerine yapılacak 3 trilyon dolarlık yatırımı anlatıyordu Fütürist Ekonomist Sayın Ufuk Tarhan; böyle bir yatırım tutarının dünya dengelerini kökünden sarsacağına dikkat çekerek. Tarhan bu yatırımın yalnızca ekonomik değil, jeopolitik, egemenlik, toplumsal ve teknoloji açılarından dünyada bir “aks kayması” etkisi yaratacağını söylüyor.
Bu yatırımın yönetiminde etki sahibi olmak geleceği “kazanmak” ile “kaybetmek” arasındaki farkı belirleyecek.
*
Bir soru ile katılıyorum bu habere, Türkiye bu hareketin neresinde duracak ve hangi özellikleri ile yer alacak? Ekonomisi, jeopolitik konumu, teknoloji seviyesi, egemenlik anlayışı, toplumsal değerleri? Toplumsal derken, toplumu oluşturan kişilerin eğitim ve birikim değeri demek istediğim anlaşılır umarım.
YZ’nın sürekli yenilenen yeni dünya düzeninin yeni “altyapısı” olacak.
Güç artık fiziksel değil, bilişsel altyapıda yani bilek gücünün yerini beyin gücü aldı ve daha da alacak.
*
Finans Doktoru Sayın Cüneyt Dirican ise dünyada resmi bir “Ekonomistler Günü”nün olmadığını yazarak 33 yıldır parçası olduğum mesleğime ait bir anma/kutlama günü olmadığını fark etmediğimi, ihtiyaç da duymadığımı düşündürdü bana.
Çünkü ekonomi, su gibi hava gibi varlığı anma veya kutlama günleri ile sınırlanmayacak bir meslek bence.
*
Yazısında, ekonomide “tek doğru olduğu” iddiasının yanlışlığı hakkında uyarılar yapan Dirican, örnek olarak swap ve net rezerv hesaplamalarının nasıl manipüle edilebileceğine de dikkat çekmiş; aklı ile anlamak yerine algı ile aldanan kişilerden oluşan toplumları hatırlattı bana. Ekonominin bir ilim değil bir bilim olduğunu anlamayan toplumları.
*
Fakültede öğrendiğimiz ve yaşamda gördüğümüz üzere ekonominin bir kesinlik olmadığını, bir çok farklı fikirler arasından döneme, coğrafyaya, eğitime, üretime, tüketime, kültüre, inanca göre uygulanabilecek farklı fikirlerle dolu olduğunu da hatırlattı…
“Ekonomist olmak, fikir üretmek demektir; kesinlik değil, düşünce çoğulculuğu ile donanmak gerekir” diyen Dirican ekonomideki bu fikir çoğulculuğunun, doğru uygulanırsa krizlere karşı bağışıklık sağlarken, kalkınmayı da hızlandıran bir güce dönüştüğünü düşündürüyor.
Tabi ki farklı fikirler, medeni insan seviyesinde tartışmanın mümkün olduğu ölçüde güce dönüyor. Bunu fark edecek seviyede düşünemeyen beşer, tartışmayı önce kavgaya oradan da kindarlığa dönüştürüyor. Beşerin ürettiği güç birbirini yemeye yarıyor.
*
Yaşamı anlamadan dini anlamaya çalışanların, fıtratı dikkate almadan din hükümlerini işine geldiği gibi yorumlayanların veya aklını kullanma seviyesi ile sınırlı anladıkları ya da hiç anlamadıkları din hükümlerini “zan ile” uygulamaya çalışanların oluşturduğu bir toplumda, parayı tanımadan ekonomist olduğunu iddia edenlerin varlığı da kaçınılmaz oluyor!
Aklını kullanma seviyesinde yaşadığı sorunu fark edecek zihinsel olgunluğa ulaşmadan, “bilgi ile malumat arasındaki farkı” anlamadan din uyguladığını zannedenlerin, topluma ve ekonomiye verdiği zarara karşı bir bağışıklık sistemi geliştiremiyoruz. Güç güce yetene kısır döngüsüne düşüyoruz.
*
Anadolu Ajansı’nda gördüğüm üçüncü haber ise AXA Türkiye İK Başkanı ve İcra Kurulu Üyesi Sayın Zeynep Ergenç’in bir açıklaması, şöyle diyor; AXA Grubunun 16 ülkede, 17 bin kişiyle yaptığı araştırmanın sonuçlarına göre dünya nüfusunun %32’si zihinsel sağlık sorunları yaşıyor… Bu oran 18-24 yaş arası genç yetişkinlerde %44 seviyesine kadar çıkıyormuş. Haberde, ülkelere göre farklılıkları göremedim ancak bilgi ile malumat arasındaki farkı öğrenmeden, bilgi yerine malumat ile düşünmeye çalışanların zihinsel sağlığından bahsetmenin zor olduğunu, zaten 36 yıllık bir ihracatçı olarak gezdiğim 53 ülkedeki gözlemlerime dayanarak 32 yıldır yazıyorum.
*
AXA’nın yaptığı çalışmanın sonuçlarını daha detaylı bulabilirsem, ayrı bir yazımda analiz ederek sizinle paylaşmak isterim. Yani iş stresinden kaynaklı yaşanan zihinsel sorunlar mı yoksa iktidarı ele geçirenlerin, saltanatı sürsün diye eğitim kalitesini düşürenler yüzünden toplumda aklını kullanma seviyesinin düşmesi yüzünden yalanan zihinsel sorunlar mı? Yoksa akla değil de algıya hitap eden çarpık ve yönlendirici haberler yapan siyaset-medya işbirliği yüzünden yaşanan zihinsel kaymalar mı sorun?
Zihinsel sağlık, kalkınmanın olmazsa olmazıdır. Bu da insan seviyesinde, tartışma ortamına bağlıdır.
*
Dördüncü haberimiz de Sayın Dışişleri Bakanımız’ın yerli ve mili olması ile övündüğümüz KAAN uçağımızın motorları hakkında yaptığı konuşma; kaportasını 5. nesil savaş uçaklarına benzeterek yaptığımız ama motorunu yapamadığımız “yerli uçağımıza takılacak motorlar ABD senatosunun onayına takılmış”, bekliyormuş! Gecikme olabilirmiş. Gecikme olacaksa pazarlık da olacaktır bence. Bakalım bu sefer ne isteyecekler Türkiye’den sizce?…
*
Türkiye ”dünyanın akupuntur noktasında” bulunuyor, bu bölgede egemenlik sağlamak için taktik düşünceden, stratejik düşünce üretme seviyesine çıkmamız gerekiyor demiştim yıllar önce. Stratejik teknolojide bağımsızlık olmazsa övünme boştur, bu konular siyasete alet edilecek şeyler değildir. Bu laflara güvenerek yerli ve milli bir başarı ile övünenlerin, gerçeklerle karşılaşınca zihinsel sağlığının nasıl etkileneceğini düşünmek de gerekir. Toplumun ve bireyin, zihinsel sağlığına saygı duymak ve aklını kullanma seviyesinde yükselmesini sağlamak gerekir çünkü bu bağımsızlık için gereklidir. Bağımsızlık adil ve şeffaf tartışma ortamlarından beslenerek beyin gücü geliştiren bireyler ile güçlenir... Biroy tipler ile değil.
*
Sayın Güney Öztürk ise dünkü köşesinde “KAAN’dırıldık” demiş!
Yine mi? Siz ne dersiniz?
*
Malumat ile zannetmek yerine bilgi ile anlamaya çalışanlara selam ve dua ile…
Aks Kayması Ekonomi ve Akıl Sağlığı
İlk yorum yazan siz olun