AZERBAYCAN’DAN SELAMLAR

Yılmaz SANDIKÇI

Yıllar sonra tekrar Azeybaycan’da olmak hem güzel bir duygu, hem de gelişmeyi görmek onur verici… Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra Azerbaycan’ın 9 Kasım 1991 yılında ilan ettiği bağımsızlığını tanıyan ilk ülke olmamız da ayrı bir onur kaynağı.

*
Türkiye ile Azerbaycan’ın tarihi, kültürel ve coğrafi bağlara dayanan iki kardeş ülke olarak güçlü bir işbirliği içinde olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu işbirliğinin güçlü olması Kafkaslardaki barış için de önemli… Bunu son Karabağ olaylarında bu bir daha gördük.

*

Azerbaycan’ın henüz zayıf olduğu döndemde Sovyet kalıntısı güçlerce Ermenistan’a verilen Azerbaycan toprağı Karabağ, Türkiye’nin de desteği ile geri alındı. Bu zaferin izlerini ve gururunu Bakü’yü gezerken sık sık gördük.

*

Böyle başarılar için komşu ülkeler ile ikili ilişkilerin önemini bir daha anlamış olduk. Bazen “ben yaptım oldu” ile olmuyor. Kafkaslarda, ABD destekli bir diken gibi davranan Ermenistan’a karşı Rusya’nın desteğini almak önemli bir diplomasi becerisi gerektiyordu, başardık! Yani, zaferi fazladan birkaç silaha sahip olmak ile açıklamanın ötesinde değerlendirmek gerektiğini anlamış olduk...

*
Diğer yandan Zengezur bölgesinden geçerek Türkiye ile Azerbaycan’ı dolayısı ile Türk dünyasını bağlayacak bir yol projesi var gündemde. İran’ın itirazını kaldırmak gerekiyor. Bize karşı Ermenistan’ı destekleyen İran ile bu süreci başaşıya ulaştırmak için de daha farklı bir diplomasi becerisine ihtiyacımız var. Çağımızda en büyük silahın, ekonomide ve siyasette güç dengelerini yönetebilme becerisi olduğunu görme zamanındayız.

*

Bu süreçleri yönetebilmek ise taktik akıl seviyesinden stratejik akıl seviyesine çıkmamıza bağlı. Yani aklını hafıza ile kullanan çocuklar yerine aklını zeka ile kullanan çocuklar yetiştirmemiz gerekiyor… Yani kanarak zan ile hareket eden çocuklar yerine, işin aslını sorgulayarak anlamaya çalışan çocuklar yetiştirmemiz gerekiyor. Hem de tüm Türk dünyasında eş zamanlı yapmamız gerekiyor bunu.

*

Bakü’yü gezerken özellikle, sur içindeki “eski şehir” bölgesinde, Selçuklular, Şirvanşahlar, Safeviler, Afşarlar bir çok hanedanın kalıntılarını izlerken tarihte bir yolculuk ettik sanki.

*

Basamaklı daracık sokaklar, henüz arabaların ortaya çıkmadığı zamanlardan kalmış. Taş oymalı duvarlar, cumbalı evler, süslemeler sanat eseri. Sokakların temizliği de dikkatimizi çekti…

*

Bakü’de Kız Kalesi kendi başına bir şaheser. İçeri girmek, kat kat tepesine kadar çıkıp, Hazar denizini ve Bakü’yü seyretmek gerekiyor. Yaşına, yapım tarihine dair net bir bilgi yok. Görmek gerek!

*

Hemen yanından geçen sahil yolu, gayet modern ve geniş. Yürüme mesafesinde “Azerbaycan Xalça Müzesi” var yani “Halı Müzesi” ziyaret etmeye değer. Halının kilimin dilinden anlayanlar için bir müzden öte sanki kütüphane.

*

Diğer tarfta Azerbaycan Azadlık Müzesi, yani Bağımsızlık müzesi var. 1990 yılından itibaren Azerbaycan siyasetine yapılan haksızlıklar, halkına yapılan soykırımlar hafızaları canlı tutmak için, daha önemlisi tarihten ders almak isteyenler için orada bekliyor.

*

Yemeklerine gelince, bizim için harika ve tanıdık lezzetler var sadece biraz farklı tanımlanmış, biraz farklı yorumlanmış… Gidin ve tadın yazılacak gibi değil...

*

Dünya’da yedi bağımsız devleti olan tek millet olarak her Türkün, uzak coğrafyalarımıza gidemese de komşu Azerbaycan’a mutlaka gitmesini ve oradaki sesin, rengin, ruhun tadını almasını yürekten öneriyorum. Selam ve dua ile.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.