Halkın iradesinin siyaset dışına itildiği bir seçimde, üstelik halkın bundan haberi yoksa, seçim yazısı yazmak da zor…
*
Halkın oy kullanacağı bölgeden kimin milletvekili adayı olacağına merkezdeki parti yönetimi, hatta parti başkanı çoğunlukla kendi kafasına göre karar veriyor… Bir de bu durumu savunabiliyorlar, ne tuhaf!.. Tuhaf çünkü, seçilen milletvekili milletin vekili mi olacak yoksa parti başkanının elemanı mı? sorusunu sor(dur)muyorlar.
*
Bu soruya cevap vermek yerine, yaptıkları yanlışı demokrasiye yapıştırıp, normal göstermeye çalışıyorlar. Sonuçlardan memnun kalmayan halk ise demokrasiyi suçluyor. Çünkü, demokrasinin böyle birşey olmadığından halkın haberi yok!
*
Bu durumu fırsat bilen bazı halk düşmanları ise demokrasiyi kötü göstermeye hatta demokrasiyi dinimize ters göstermeye çalışıyorlar… Nasıl bir danışıklı döğüş içinde kime hizmet ettiklerini de bilmiyor bunların çoğu ama o andaki menfaatlerine bakıyorlar, milletin menfaatine değil!
*
Bölgesini temsil etmek üzere, kimin milletvekili olacağı hakkında verilen karardan haberi bile olmayan halk, partisine veya parti başkanına karşı taşıdığı duygular ile konuşuyor.
*
Siyasette duygu ile değil akıl ile karar vermek gerektiğinden de haberi yok halkın! Çünkü duygular, algı oyunları ile yönlendirilebilir! Ancak akıl, özellikle de sorgulayan akıl algı oyunlarına kanmaz. Bu sayede halkın, milletin iradesi meclise taşınır ve parti başkanlarının demokrasicilik oynama hevesinin yerini millete hizmet alır. Peki bunu kim istemez?
*
Demokrasiyi dine karşı gösterenler milletin iradesini de aklını da ipotek altına alıyorlar ve seçimleri “şu partiye oy veren cennete gider” diyecek kadar ilkel ve insanlık dışı konuşmalara sahne olan bir demokrasi(!) tiyatrosuna dönüştürüyorlar. Hem de tiraji-komedi bir tiyatro!
*
Bu arada demokrasiyi dinimize ters gösterenler, demokrasi yerine savundukları saltanatı dinimizin hangi hükümleri ile savunuyorlar? Bu soruyu da sor(dur)muyorlar? Bu soruya cevap vermedikleri halde uğruna peygamber soyunun kanı akıtılan, kardeş, evlat, baba, yeğen katliamına yol açan, Müslümanı Müslümana kırdıran, bir zümrenin tüm milletin kanını emmesine yol açan saltanatı niçin savunuyor bunlar? Sahi bunlar nasıl bir danışıklı döğüş içinde ve kime hizmet ediyorlar? Milletin menfaatine bakmak yerine, nasıl oluyor da kendi menfaatlerine bakabiliyorlar?
*
Bunlara kanan halk aklı yerine algısı ile duygusu ile ve zan ile konuşuyor. “Zannın çoğu günahtır”, “zan ile hareket etmeyin” diyen Kur’an-ı Kerim’i anlamak için anlayış kapasitesini geliştirmeye çalışmıyor. Şekillere, görüntüye, söylentiye kanıyor… Farklı konuşanları, işin aslını anlamaya çalışmadan ötekileştirmeyi, dışlamayı, düşmanlaştırmayı marifet belliyor… Bunu da din adına yaptığını zannediyor. Zan ile hareket ederek yine günaha giriyor ama hala fark etmiyor. Tabi, bu da milletin vekillerini, kendine eleman yapmaya çalışan parti başkanlarının işine geliyor .
*
Çünkü halk, manası tam anlatılmayan, anlamı tam anlaşılmayan kavramlar arasında kalıyor… Geçim derdinin altında bir de bunları düşünmeye zaman ayıramıyor, önüne sunularan razı olmak zorunda kalıyor. Halkın işini kolaylaştırmak gerekmiyor mu!
*
Demokrasiyi “seçenin hesap sorma hakkını güvence altına alan ve seçileni de hesap verme sorumluluğunu yerine getirmeye zorlayan bir sistem” olarak anlamak, işe yarar mı sizce? Seçimlerin sonucunda, tüyü bitmedik yetimin hakkını da içeren devlet hazinesini yönetme hakkına ulaşacak olanların, hesap vermekten kaçınması saltanata mı uyar demokrasiye mi?
*
Söz konusu hak, haklar, hakkaniyet olunca hukuka göre hesap vermek istemeyene oy vermenin hükmü nedir adalette? Demokrasiyi dinimize ters gibi göstermeye çalışanlar, dinimizin temelindeki adaleti tesis etme emrini nasıl ihmal edebilir… İhmal edenlere kanmayan ve işin aslını arayanlar selam ve dua ile..