Gündem saçmalıkların yarışı gibi. Tarihi anlamayan günümüzü anlar mı? Anlamaz! Anlamayan geleceği planlayabilir mi?
*
Bazıları öyle konuşuyor ki, sadece lafla milletin bi yarısını etkiliyor. Sonra, önceki konuşmalarını yalanlayan şeyler konuşuyor yine milleti etki altına alıyor. Konuştuklarındaki çelişkileri umursayan yok! Çünkü etki altına aldıkları milletin bir kısmı konuşmalardaki çelişkileri fark edecek kadar düşünemiyor bile! İşin aslını araştırmıyor, sorgulamadan kanıyor! Hatta birbiri ile çelişen bilgilere bile aynı anda inanıyor.
*
Birbiri ile çelişen bilgilerden biri dışında hepsi yanlış olmalı değil mi! Ancak hangisi yanlıştır? Bunu bilemiyorsan çelişkili bilgilerin hepsinden de uzak durmak gerekir… Çünkü bazen hepsi de yanlış olabilir! Son dönemde, birbiri ile çelişen bilgileri bile aynı anda doğru kabul edenler çoğaldı. Bu davranışın bir cahillik alameti olduğunu da bilmiyorlar. Bir de cahillik ile övünüyorlar.
*
“Cahilin ferasetine güvenirim” diyebilen bir tipi takip ettikleri için “feraset olsa cahilliğin olmayacağını” da fark edemiyorlar! Feraset sahibi kişi sorgular, doğruyu arar, öğrenir, cahillikten kurtulur. Çelişki bilgileri aynı anda beynine dolduran tipler beyin ishaline tutulduklarını fark edemiyor ve konuşuyorlar. Konuştukça çirkin kokular yayıyorlar ama alışmışlar o kokuya, rahatsız olmuyorlar.. Dedem duymuşumuş diye başlayan söylentilere kanmanın nasıl bir cahilik işareti olduğunu ise fark etmiyorlar.
*
Ağzı olan konuşuyor, Türkiye’ye üç lider geldi başka da gelmez diyorlar. Menderes, Özal, Erdoğan… Diğerlerini, ekmeği karneye bağlamakla, Türkiye’yi IMF’ye teslim etmekle, yağ, gaz, şeker kuyrukları ile suçluyorlar... Tarihteki olayları tarihin şartlarında değerlendirmek gerektiğini bilmeyecek kadar cahiller ama duydukları yalan yanlış sözleri akıl filtresinden geçirmeden konuşuyorlar… Bir de bugüne göre bakıp geçmiş olayları çarpıtıyorlar. Bu davranışın da cahillik alameti olduğunu bilmiyorlar.
*
Ekmeği karneye bağladı diye İsmet İnönü’yü suçlayanlar, o dönem dünyada ekmeği karnesiz alan var mıydı acaba? diye hiç soruyor mu! 1929 yılında başlayan dünyanın en büyük buhranı (ekonomik kriz) yüzünden dünya ticareti daha önce benzeri görülmemiş bir yıkım altında, yüzde 65 azalmış. Yeni kurulan ve kalkınması için hem ihracata hem ithalata ihtiyaç duyan Türkiye böyle bir buhran ile yüzleşmiş, çiçeği burnunda bir devlet iken! Henüz buhrandan kurtulmadan ikinci dünya savaşı çıkmış ve beş yıl devam etmiş. Büyük savaş 1945 yılında bitince herşey güllük gülistanlık mı oluverecek? Geçen 16 yılın yıkımı hala devam ediyor. Bu arada ABD dahil avrupada bile ekmeği yağı karneye bağlamayan kaç devlet kalmış bakmaz mı feraset sahibi olan kişi? Bunu görmezden gelerek, ekmeğin karneye bağlanması üzerinden siyaset yapanlar ne kadar dürüst, ne kadar samimi? Ya bunlara kananlar? Kandıkları yalanları yayanlar kime hizmet ediyor, hiç düşünmezler mi?
*
Ardından 1950 yılından sonra Menderes hükümetleri geliyor. Bir rahatlama bir bolluk… Ne kadar güzel! Ve Türkiye Cumhuriyeti maliyesi 1958 yılında borçlarını ödeyemeyeceğini ilan ediyor, sonuç moratoryum! Bir tür iflas yani! Niçin kimse anlatmıyor Menderes dönemindeki bu durumu?... 1960 darbesinden sonra, geçen yılların borç birikiminde kurtulamayan Türkiye IMF ile anlaşmak zorunda kalıyor. Geçmişin borçlarını temizlemek için on yıl IMF politikaları ile bocalıyoruz. 1970 yılından sonraki on yıl Erim, Öztrak, Talu, Ecevit, Irmak hükümetleri döneminde IMF’den uzak durmaya çalışıyoruz. 1974 yılında, onca zorluk ve sıkıntıya rağmen, Kıbrıs’ı kurtarıyoruz. Kıbrıs’ı bize vermek istemeyen devletler ambargo üstüne ambargo koyuyorlar. Bir yandan kalkınmaya çalışırken diğer yandan bağımsızlığından taviz vermeyen Türkiye Cumhuriyeti yöneticilerine ambargolar ile vurulan darbeler yüzünden başlayan yağ, şeker gaz kuyrukları üzerinden siyaset yapanlar ne kadar dürüst, ne kadar samimi? Ya bunlara kananlar? Kandıkları yalanları yayanlar kime hizmet ediyor, hiç düşünmezler mi?
*
1980 darbesi ile IMF dönemi yeniden başlıyor. Özal geliyor… Irak’a operasyon yapma hazırlığına girişen ABD’nin bir garip desteği var. Yine bir rahatlama, bir bolluk! Peki sonuç ne olur dersiniz. Özal’ın “bir koyup üç alacağız” dediğini bilenler bilir, peki ne aldık?
*
Çiller, Erbakan, Ecevit ile geçen yıllar sonunda bir umut olarak seçilen Erdoğan dönemine gelince, Irak’a ikinci operasyonunu yapmaya hazırlanan ABD’nin yine garip bir desteği dikkat çekiyor. Bir rahatlama, bir bolluk! Hatta AK Parti, Türkiye’nin liman topraklarını ABD’nin Irak’ı kuzeyden işgal edecek olan askerlerinin kullanımına açarsa Türkiyeyi dolar yağacağını konuşuyor hükümet yetkilileri. Bu ne demektir bilir mi cahil! Feraseti olan en azından sorar anlamaya çalışır.
*
Devletimizin tapusu olan Lozan Antlaşması konusunda uydurdukları ve yaydıkları yalanlara değinemiyorum bile.
*
Dikkat edin ve “haklı çıkmak için konuşanlar ile hakikati ortaya çıkarmak için konuşanlar” arasındaki farkı anlayacak kadar feraset sahibi olmaya çalışın!.. Selam ve dua ile.