Bu da oldu enflasyonu düşüremeyen TCMB Başkanı halkı suçladı. TCMB Başkanının yastık altındaki altınları konu ederek halkı suçlaması bana taaa geçen bin yılın sonunda 1999 yılında çıkan bir yazılarımı hatırlattı, daha sonra da tekrar ettim birkaç defa: KOBİ’lere, ekonomiye kredi-faiz ilişkisi olmayan sermaye sağlayacak, yatırım-kazanç modeli ile sermaye sağlayacak ortamlar geliştirin, yerel borsalar açın!...
*
Üretim artarsa enflasyon düşer.
*
Faiz lobisi mi vaiz lobisi mi caiz lobisi mi, hangisi daha tehlikeli? diye sorduğumda, kırılmış kemiği doğru yerden birleştirip birbirine kaynatmak yerine, yara bandı ve merhem ile tedavi edermiş gibi politikalar uygulayanlar, kangrene sebep oldular. Yıl olmuş 2025 ekonomimiz hala enflasyon canavarının altında, ezilmekte. Sonuç, yılan hikayesine dönen enflasyonla mücadele için görev yapanlar halkı suçlar halde..
*
Birkaç yüzyıl önce Avrupa’da ilk kâğıt para basıldığında, insanlar bir mucizeyle karşılaştıklarını sanmıştı; altın ya da gümüş taşımadan ticaret yapmak çok kolaydı, ama o kâğıt, bir değer taşımıyordu. Sadece iktidarın ifade ettiği “itibar” ile geçiyordu. Bu yüzden kağıt paraların geçerliliği de değeri de “itibarın geçerli olduğu sınırlar” kadardı… Sınırların dışına taşan işlerde, döviz kurları oluşmaya başladı.
*
Sonra bir zaman geldi ve kağıt paranın altın karşılığı kaldırıldı, sadece itibarı kaldı, itibarî değer dalgalanmaları arttı, paranın pul olduğu zamanlar bile yaşandı.
*
İlahi üç dinin de haram kıldığı riba döneminin ekonomi anlayışında büyük bir kırılma yaşandı ve yeni dünya düzeninde yeni bir ekonomi anlayışı başladı. Paranın ahlakı sonsuza kadar değişti. Ahlakını para ile değiştiren beşer türü bir daha iflah olmadı, hatta çoğu insan olmaya giden yolculukta kayboldu ama bunu bile anlamadı. Bunlar yolculukta düştükleri başarısızlıklar için hep parayı suçladı, kendine hiç bakmadı. Değişimi, gelişimi, işin aslını anlamaya çalışmadı.
*
Anlamayanlar anlayanları suçladı, bilgi üretmeyen kısır tartışmalar çıkardı. Anlayanlar atı aldı ama atların çekmediği arabalar yaptı hatta dünya sınırlarını bile aştı; Önce ticareti ele geçirdiler sonra sermaye birikimi ile finansı. Bu güçler ile sanayi, teknoloji onların elinde toplandı. Güç dengeleri ve dünya hakimiyeti değişti ekonomilere daha önce görülmeyen seviyede bir vahşet hakim oldu.. Anlamayanlar sömürüldü ve sefalate engel de olamadı.
*
Din adamlarının çoğu, ilimden bilime geçiş döneminde kuralları anlaşılan bir çok bilim dalında olduğu gibi ekonomi bilimini de anlamadı. Bilim insanları gibi ekonomistler de anlamadığı kişileri dışlayan ve düşmanlaştıran hatta kafir ilan eden müşrik din adamları tartışmadı, tartışanlar da sonuç alamadı! Ve masum halkın, enflasyona karşı eriyen emeğine, alın terine, tasarruflarına oldu.
*
Eski Türkiye’de enflasyonist ortamlarda, iktidarın itibarına dolayısı ile milli paraya güvenini yitiren halk iş dünyasına kredi sağlamaya aracılık eden bankalara para yatırmaz, değer aracı olan altına veya itibarı yüksek olan dövize yönelirdi. Banka kredileri pahalanınca yatırımlar azalır, azalan yatırımlar ile üretim düşer.
Üretim azalınca enflasyon yine artardı. Bu kısır döngü yıllarca aşılamadı. Yeni Türkiye dediler ama yine de değişen bir şey olmadı. Sorun nerede sizce, halkta mı yoksa ilim ile ekonomi bilimi arasındaki bağı kuramayan kafalarda mı?
*
1989 yılından beri bu vb. sorulara neden olan sebepleri anlamaya ve anlatmaya çalışıyorum; Kur’an-ı Kerim’de haram kılınan “riba” işlemi bir Arapça kelimedir ve Türkçeye niçin yine Arapça olan “faiz” sözcüğü ile tercüme edilmiştir? İkisi arasındaki farkı bilmeden hüküm koyan kafa tüm İslam alemindeki sefaletin sorumlusu değil midir?
*
Riba kelime kökeni olarak alıkoyma, gasp etme, tutma gibi olumsuz bir kökten gelirken, faiz ise feyz, bereket, artış gibi olumlu bir kökten geliyor. İyi de nasıl oluyor da, iki zıt anlam tercümede birbirinin yerine geçiyor? Bu soruya, TCMB Başkanından önce DİB Başkanının cevap vermesi gerekiyor?
*
Ribanın haram kılındığı, altın, gümüş gibi kendinden değeri olan “hakiki paranın” geçerli olduğu dönem ile sonradan ortaya çıkan ve kendinden değeri olmayan kağıdın “hükmi para” olarak kullanıldığı dönem arasındaki farklar niçin dikkate alınmıyor? Riba her iki dönemde de haram olma özelliğini koruyor bence. Ancak yanlış tercüme ile karışan kafalardan çıkan politikaların batırdığı, sefalete sürüklediği İslam dünyasındaki yoksulluğun vebali kimde? sorusu hala cevap arıyor…
*
2000’li yılların başında şunu yazmıştım: 'Faiz lobisi ile vaiz lobisi el ele verip halkın emeğini çalıyor; bankaya para yatırmak yerine döviz almak caiz diyen vaiz lobisi yüzünden halkımız tasarrufları ile döviz alarak dışarıya faizsiz kredi verirken devletimiz dışarıdan faiz ile borç alıyor, hem de teminat vermek zorunda kalıyor.
Peki ne geçen 25 yılda, Yeni Türkiye’de ne değişiyor?
*
TCMB Başkanı içinden çıktığı halkın refahını sağlama görevindeki başarısızlığı için halkı suçluyorsa, uyguladığı politikalar ilimden mi çıkmakta bilimden mi çıkmakta? Baksın bir daha, alışkanlıklara değil işin aslını aramaya? Selam olsun algı ile aldanmak yerine akıl ile anlamaya çalışanlara…