Yakup ÇAK
İSTERDİM
Güzelliklere şahit etmek isterdim kalemimi. En kötü yerde bile olsa oradaki bir güzelliği yazmak isterdim. Sevgiyi, saygıyı, hoşgörüyü anlatmak isterdim. Gönüllere güzellik elbisesi giydirmek isterdim. En yürekten türküleri, en sevdalı hikayeleri anlatmak isterdim. Eğer ki kalemler, mürekkep yerine kanla yazmasaydı!
Güç sahiplerinin saltanatını yıkacak olan Musa’ların diyarında, zamanın çirkefliğini, ahlaksızlığını, hırslarını bir çocuğun parçalanan bedenlerinde gördük. Belki de zamanın en ahlaksız savaşlarına tanıklık ediyoruz. Bir yanda eli, ayağı, hayatları bağlı, elinde sadece taş ve ağzında yüreğinin meydan okuması olan mazlumlar, diğer tarafta zamanın bütün silahlarını kuşanmış insandan azma mahluklar.
Oysa insana dair, insanlığa dair güzel şeylerden bahsetmek isterdim. Bir insanı yaşatmanın bütün inşaları yaşatmak olduğundan mesela. Sevgiyi artırmanın tek yolunun paylaşmak olduğundan mesela. Mutlu olmanın en kolay yolunun, sevdiklerinin mutluluğuna ortak olmaktan geçtiğini mesela.
Ama ilk önce vicdanları dumura uğratan vahşetler yaraladı yüreklerimizi. Sonra kişiye göre, millete göre vahşet kelimesinin aynı şeyleri ifade etmediğini gördük. Ne kadar acı ki, insanın en mukaddes dokunulmazı canı bile, bu ayrımdan nasibini alıyordu. İnsani değerler, maddi çıkarlara, siyasi kazanımlara kurban edilirken, hayata insanca bakanları yaralıyor, hatta insanlığından utandırıyordu. Hayvanın bile hayvana reva görmediği zulmü insanın insana reva gördüğü adi bir çağda yaşamanın ezikliğiyle yaşıyoruz.
Oysa başkalarının acısıyla gönlümüzü eğlendirmek bize göre değildi. Herkes, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın dese bile biz diyemezdik. Komşunun evindeki yangına neme lazım diyemezdik. Binlerce insan aç bırakılırken, ölçüsüzce zulme maruz bırakılırken, hatta hunharca vurulurken, katledilirken, biz evimizde rahat uyku uyuyamazdık sanıyorduk. Ama öyle ruhsuzlaştık ki, artık alışılmış bir eziklik, alışılmış bir sinmişlikle, bütün yaşananları sadece seyrederek, kahrolsun sloganları atarak zalimi kahredeceğimizi sanırken, hep kendimiz kahrolur hale geldik.
Güzelliklere şahit etmek isterdim kalemimi. Mevsimlerin tabiata dokunuşlarından, renklerin insan gönlüne verdiği hoşluktan. Çocukların samimi içten sevgilerinden. Küçücük bir hediye ile dünyalarca nasıl sevinildiğinden. Hayallerinden bahsedecektim mesela, kiminin doktor olma, kiminin mimar, kiminin öğretmen, ama o çocuklar, yağmur yerine bombalarla ıslanmasalardı anlatacaktım.
Kim bilir bir gün yeniden vicdan muhakemesi yapabilir ve insani tarafımızı kendimize rehber edebilirsek, söylemlerle değil, eylemlerle insani değerlerimizi yüceltebilirsek, kalemlerimiz yeniden sevgiyi, saygıyı yazacaktır, o günlere en kısa zamanda ulaşmak duasıyla…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.