Prof. Dr. Aynur ÖZBAHÇE
Büyük Patlama (2)
Dikkatimizi fiziksel dünyadan ve çevreden uzaklaştırabildiğimizde neler olabileceğini hayal edelim?. Dikkatimizi bedenimizden uzaklaştırdığımızda, artık ‘hiç kimse’ oluruz ve haliyle duygularımıza erişme ihtiyacımız ortadan kalkar. Dikkatimizi hayatımızdaki insanlardan uzaklaştırdığımızda yine ‘hiç kimse’ oluruz. Dikkatimizi fiziksel çevremizdeki nesnelerden ve mekanlardan uzaklaştırdığımızda ‘hiçbir yerde’ ve ‘hiçbir şeyde’ oluruz. Son olarak dikkatimizi doğrusal zamandan yani geçmiş ve gelecekten uzaklaştırdığımızda zaman mefhumumuz kalmaz, elektronların dalga olarak davrandığı kuantum alanındaki sonsuz olasılıkların var olduğu şimdiki ana giriş yaparız. Tasavvufun ‘HİÇLİK MAKAMI’ olarak adlandırdığı alan işte burasıdır.
Ancak ne yazık ki bizi şimdiki anın kuantumsal ışığından uzaklaştıran başlıca en önemli sorun geçmişe ve geleceğe sıkışıp kalmaktır. Sürekli geçmişin ahları, vahları ve pişmanlıkları ile geleceğin endişesi içerisinde sıkışıp kalarak sadece olasılıkların var olduğu şimdiki anı ıskalamamıza sebep olmayız aynı zamanda geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki görünmez sicim bağları vasıtası ile geçmişin pişmanlık kodları ile geleceği inşa etmiş oluruz. Bu durumda gelecek de geçmişten farksız hale gelir. Unutmayalım ki gelecek her zaman An’da şekillenir. O sebeple anı yaşamak kuantum ışığının varoluşsal sonsuz olasılıklarına açılmamıza fırsat sunar.
Elektronların tıpkı dikkatlerini vermeyi bıraktıkları anda enerji ve olasılığa dönüştüğü gibi biz de dikkatimizi yaşamamıza vermeyi bırakırsak ya da anılarımızın ötesine geçmeyi başarabilirsek yaşamamız olasılıklara dönüşür; hiçlik makamında bizi bekleyen sürprizlere açılırız.
Sonuçta bilinene odaklanırsak, alacağımız tek şey bilenler olacaktır. Bilinmeyene odaklanırsak bir olasılık oluşturabiliriz. Bu sonsuz karanlık uzayda olmanın farkındalığıyla dikkatimizi bedenimize, şeylere, insanlara, yerlere ve zamana vermeden kaldığımız sürece, enerjimizi bilinmeyene aktarırsak yaşamınızda daha fazla yeni deneyim ve olasılık meydana getirebiliriz. Kuantum yasası işte budur. Çünkü bu sayede bir zamanlar bölünmüş beyin bölümlerimiz bütünleşmeye başlar, beynimiz daha tutarlı ve bütünlüklü hale gelir. Adeta Öz’ümüze kavuşuruz. Farklı nöral topluluklar daha büyük topluluklarla temas kurar, bunlarla senkronize, organize ve entegre olur. Beyinde senkronize olan şeyler, beyinde farklı bağların kurulmasına yol açar. Beynimizde tutarlı olduğumuzda, biz de tutarlı oluruz. Beynimiz düzenli çalıştığında, biz de düzenli, tutarlı ve tam hissederiz. Bir başka deyişle, bir farkındalık olarak birleşik alanla yani Hiçlik Makamı olan kuantum alanı ile bağ kurmaya başladığımızda, biyolojimiz daha bütün ve tam bir hal alır çünkü birleşik alanla bütünleşen enerji tamamlanır.
Sonuçta Şems’in de dediği gibi ‘hayatınızı altüst etmekten korkmayın, altının üstünden daha iyi olmadığını nereden biliyorsunuz?’.
Olasılıklar evreninde kuantum ışığı ile sevgi içinde kalınız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.