
Prof. Dr. Aynur ÖZBAHÇE
Evrenin Öğreti Dili: ‘Teslimiyet’
Evrende bulunan canlı cansız her şey belli bir frekansla titreşir. Evrende en yoğun olan ‘madde’ en yavaş frekansla titreşir. İnsanda yaşamındaki olaylara, şeylere ve kişilere bilincini odaklarsa daha çok madde halinde kalarak daha az enerji yayar hale gelir. Oysa frekans yükseldikçe, enerji daha düzenli ve tutarlı hal alır. Frekansımız ancak yüksek duygularla yani şükran, takdir, minnet, sevgi, özgürlük ve mutluluk gibi yüksek enerjili duygularla yükselebilir. Frekans ve enerjinin bu seviyesinde, ikilik ve kutupluluk birleşerek bir olur; yani bu alanda artık bölünme ve ayrışma kalmamıştır. Pozitif ve negatif olarak ayrıştırdığımız her şey bir olmuştur. Bu ölçekte madde ve ayrışmadan uzaklaşmaya devam ettikçe, giderek daha büyük bütünlük, düzen de sevgi seviyesi deneyimlemeye başlarız. Daha tutarlı enerji, düzenli bilgi taşır ve bu bilgi de artan bir ‘sevgidir’.
Sonsuz frekanslar birlik çizgisinde mevcuttur; yani orada sonsuz olasılıkların var olduğu anlamına gelir. Burası ‘sıfır noktası alanı’ ya da ‘kuantum teklik noktasıdır’; tüm gerçekliği tek bir noktadan düzene sokan, enerji ve frekans olarak her zaman her yerde bulunan bir bilgi alanıdır. Buraya birlik bilinci, kaynak enerji diyebiliriz ya da evrenin kendi kendini organize eden ilkesini tanımlamak üzere istediğiniz her neyse bu ismi verebilirsiniz. Şahsen ‘İlahi olanın zekası, zihni’ demeyi uygun görüyorum.
Burası tüm potansiyellerin ya da olasılıkların bir düşünce olarak var olduğu yerdir; fiziksel gerçekliği gözlemleyerek biçimlendiren sevgi dolu bir zekanın ve sevgi dolu bir sevgilinin nihai kaynağıdır.
Evrensel yasalar hiyerarşisinde, ‘kuantum yasaları’ Newton yasalarını ya da klasik yasaları gölgede bırakır. Einstein’ın ‘alan, parçacığın tek yönetim aracıdır’ demesinin nedeni de budur. Çünkü kuantum alanı doğanın tüm yasalarını yönetir, düzenler, birleştirir ve ışığı biçimlendirerek enerjiyi her zaman düzene sokar. İnsan eli değmeden evrende her şey ‘altın oran’ kusursuzluğundadır. Birleşik alan, gözlemleyerek maddesel dünyaya her zaman düzen ve biçim getirirken, kendi kendini organize eden bir zekaya sahiptir.
O’na, O Zeka’ya ne kadar teslim olabilirsek, yaklaşabilirsek ve onunla bir olabilirsek, o kadar az ayrışma ve yoksunluk hissederiz. Böylece daha fazla bütünlük ve birlik deneyimleriz. Bir farkındalık olarak bu sonsuz olasılıklar aleminde açıldığımızda, gelecekteki hayallerimiz de dahil olmak üzere her birinin, herkesin, her şeyin, her yerin ve her zamanın bilincine bağlı hissetmeye başlarız.
Kendi yolumuzdan çekilip bu alanda bir bilinç ya da farkındalık olarak kalabilirsek, evreni yaratarak bize yaşam veren doğal ve kendine ait zekası olan sevgiye teslim olmaya devam edebilirsek; bizden geriye bir şey kalmaz. Bu sevgi dolu zeka hem kişisel hem de evrenseldir; içimizde ve etrafımızdadır. Dahası bizden geriye bir şey bırakmadığında düzen ve denge yaratıp biyolojimizi yeniden inşa edecektir. Çünkü ‘maddeyi daha tutarlı bir şekilde organize etmek bu zekanın doğasında vardır’.
O bu sonsuz bilinmeyen olasılıklar aleminde bizi sürekli deneyimlediğimiz ve artık aşina olduklarımız değil, sınırsız yeni potansiyeller ve deneyimler bekler. Zaten bilinmeyen de bu değil midir? Şems de bu gerçeği ne kadar güzel ifade etmiştir: ‘Hayatını alt üst etmekten korkma! Altının üstünden daha iyi olmadığını nerden biliyorsun?’
Bilinmeyen, bizim için sadece yeni bir düşünce şeklinde var olan bir olasılıkdır. Bir düşünce olarak bu saf düşünce aleminde iken, bizi sınırlayan tek şey hayal gücümüzdür.
Ve işte ancak ‘Teslimiyetle’ bu sınırlı benliğimizi aşarak; şuana kadar yaşadığımız ve hayal ettiğimiz hey şeyin ötesinde sonsuz ve sınırsız olasılıklar evreninde keşfe dalabiliriz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.