Yakup ÇAK
Çelişkiler Dünyası
Kargaşalı bir ortamda, kozmopolit bir hayatın tam ortasındayım. Hisler, düşünceler, duygular, yaşantılar, insanlar karmakarışık. Kavramlar anlamını yitirmiş, her şey hoyratça harcanıyor. Çiçekler plastik, oyuncaklar gerçeklikle yarışıyor, ana renkler ara renklerin istilasına uğramış ve özünden o kadar uzak ki…
Durduğum yer panayır mı yoksa savaş alanı mı ne desem bilemiyorum. Zalim mazlumla koyun koyuna, hırsızla ev sahibi sarmaş dolaş. Diğer tarafta katil maktulü ile sevişiyor. Nasıl bir hayat ki her şey iç içe ve bir o kadar da yaban… Çelişkiler içinde gerçeklik arayışının bilmem kaçıncı günündeyim. İşte ben bu hayatın tam ortasındayım. Taraf olmak veya olmamak olmazsa olmazım…
Hava soğuk buz gibi, ama yakan soğuk mu yoksa ateş mi bilmiyorum. Burnuma gelen koku mis mi yoksa pis mi ayırt edemiyorum. Ama ne yalan söyleyeyim halimden ziyadesiyle memnunum. Çünkü bir yanımda savaşanlar, diğer yanda sevişenler, seyretmeye doyamıyorum. Düşünmek için bile aklıma ihtiyaç duymuyorken, bir yandan da akıl satmakla meşgulüm.
Meydan panayır yeri, meydan savaş alanı soğuk ve sert esen rüzgâr da var. Kavruluşlar, savruluşlar, kirlenmek güzeldir diye temizliğe savaş açanlar, avazı çıktığı kadar susan sessiz kalabalıklar. İnsanların yıkandığı kirli midir, nurlu mudur bilinmez, şehrimin ortasından bir su akar. Zemheride bir gonca kavurucu sıcağına rağmen güneşe ve ateş deryasında yüzen kâğıttan gemilere göz kırpıyor. Sonra bir çocuğun gülüşüne bir bomba isabet ediyor ve her taraf ışıl ışıl cennet kuşlarının kanatlarıyla aydınlanıyor. Onların aydınlattığı yerde dolaşan, bedenleriyle özgürlüğün tadını çıkaran, zihinlerine taktıkları alımlı tasmalarıyla esirliklerini kutlayan kalabalıklar…
Kulaklarımızı çınlatan bir ses “Bu gidiş Nereye?” sorusuna muhatap olanlar işte ben, sen, onlar, insan ne kadar da nankör!
Sevgiliden gelen bir selamın, bir mektubun veya bir kurşunun terennüm ettiği ezgi yankılanıyor ve artık zihnim sessiz ve bir umman gibi sakin. Artık ortamın sesini gürültüsünü duymuyorum, sergilenen oyunu görmüyorum, o karmakarışık hengameyi yaşamıyorum, hissetmiyorum…
Mektubun, hikâyenin, hayatın en güzel, en lezzetli bir anında, okuduğum kitabın kapağını kapatıyorum.
Ne oldu, elektrikler mi kesildi? Kim söndürdü ışıkları, kim sildi renkleri, kim kesti hayatın sesini, nefesini?
Oysa ben, bulutlardan gökyüzüne, gözleri yıldızlardan güzel ve mutlu bir insan resmi çizecektim…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.