Hayatın neresinde duruyoruz?

Bu haftaki yazımızda, aslında herkesin çok aşina olduğu iç sesimize bir kulak vererek, kendi iç dünyamıza doğru kısa bir yolculuğa çıkalım istedim.

Bazen kendini yolların kesiştiği bir noktada bulursun. Her yer yabancı, yollar yabancı, sen yabancısındır. Gideceğin yönün levhası kaybolmuş ve nereden gideceğini bilmiyorsun. Geldiğin yöne dönemediği gibi, gideceğin yer de meçhul...

Bir tarafın bir yönü, diğer tarafın diğer yönü seçer. Birilerine sormak istersin, ama kaldığın öyle bir yer ki, senden başka hiç kimse yok. Bir karar vermek zorundasın ki doğruluğu kazandıracak, yanlışlığı ise kaybettirecektir.

İçinde konuşan kişinin sesinden başka ses duyamazsın. O da kesin bir şey söylemez. Der ki; “Şu taraf doğru, ama” diye ekler. Amalara rağmen kararsızlık içinde o sese uymak zorunda kalırsın. Aslında doğru ile yanlışın tam ortasındasındır. Durduğun yerin bıçağın keskin tarafında olduğunu fark edersin. Ne yerinde durabilirsin ne de doğru bir karar verip olduğun yerden ayrılabilirsin.

Bütün arzun zararsız ziyansız olduğun halden kurtulabilmektir. Sayısız hesaplar, sayısız hayaller kuşatır zihnini. Gönlüne göre dünyalar inşa edersin hayallerinin üstüne. Attığın her adım umut olduğu kadar yıkıntı da olur. Bazen yaptığın hesaplar tutmaz ve içinde olur ile olmaz arasında müthiş bir kavgaya tutuşursun. Hangi yönün galip gelirse gelsin, yenilen hep sen olursun.

Her zaman doğru tarafta olabilmek için dua edersin. Ya da en azından doğrudan fazla uzaklaşmış olmak istemezsin. Bir yol gösteren ararsın ya da gittiğin yolun doğru olduğuna, seni inandıracak bir iz.

Bilinmezlik içinde dilin söylemeden en çok kendinle konuştuğunu fark edersin. Zihninin akıl almaz hesaplar yaptığını görürsün. Amalar, acabalar peşini bırakmaz. Tutunacak bir dal, kaybedersen sorumlu tutacağın bir bahane ararsın.

Bazen umudunu yitirir ve en zor olan tercihi yaparsın. Geri dönüp diğer yoldan gitmeyi düşünürsün. Adımların yerinde çakılır kalır. Sağa sola yalpalamaya başlarsın, yönlerin karışır. Durmak istersin duramazsın, yürümek istersin yürüyemezsin. Meçhule attığın her adım, vuslat kadar ayrılıktır, hasrettir. Amalar yeniden yoklar seni. Bu defa “eğer tercihin doğruysa” der. Artık kazanmak kadar, kaybetmeyi de benimsemişsindir.

Dilin söylemeden, bir lahza bile ara vermeden kendinle konuşursun, konuşursun. Öyle kaptırırsın ki, etrafında olan biteni bile göremez hale gelirsin. Ne yolun ne etrafındaki manzaranın anlamı olmaz. Bütün gayretin gittiğin yolda seni doğruya götüren bir aşina bir iz bulabilmektir.

Bilinmezlikler yaşama sevincini sana çok görür. Amalar hala bir şeyler fısıldar kulaklarına, “ya doğru yolda değilsen! işte o zaman bütün gayretin boş” ama bir yandan da “En kötü karar, kararsızlıktan daha iyidir” der...

Yürürsün gelişi güzel, biraz umut biraz umutsuzluk, biraz arzu biraz hayal kırıklığı, biraz mutluluk biraz huzursuzluk vardır terkinde. Sonra hala aynı bıçağın keskin yerinde olduğunu fark edersin. Bir adım ötesi mutluluk, bir adım ötesi hüsran. Hayat işte, tam merkezinde sen...

Durduğun yeri göremiyorsan, bilemiyorsan, gittiğin yolun doğruluğunu da bilemezsin. İlk önce kendini, sonra olduğun yeri, durduğun yeri tanı. Doğru, senin bildiğin değil, O çizgiyi çizenin bildiğidir.

Sahi, nerede durduğunu fark edebildin mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.