Yakup ÇAK
İNSANIN SIĞINACAĞI BİR İNSANI OLMALI
Bunaldığı zaman kaçıp sığınacağı bir insanı olmalı herkesin. Hayatın hengamesinden, işlerin verdiği yorgunluktan, daha çok beklentilerinden, beklediklerinden anlayan birisi, kendisini onda bulabileceği, korkularından emin olup, ihtiyaç duymadan bile eksikliğini hissedeceği birisi olmalı.
Kaçıp sığınacağı bir insanı olmalı herkesin. Sinesinde sakladığı yükünü paylaşacak, sevincine, huzuruna, gamına, derdine ortak olup derman olacak. En kuvvetli kimyasal ilacın bile derman olamayacağı gönül dünyasına tatlı bir esinti, esenlik olacak birisi olmalı.
Fırtınalı günlerde kendi kuytusunda himaye edecek, siper olup varlığını her zaman yanında hissettirecek bir insanı olmalı herkesin. İhtiyacın olduğunda sadece elini uzatmakla kalmayıp bütün bedeniyle yanında olacak, aynı zamanda kendi zor zamanında sende aynı güveni, huzuru bulabilecek birisi olmalı.
Güzel günlerini seninle aynı duygu ve arzuyla yaşayan, yaşatan bir insanı olmalı herkesin. Eskiler der ki, insanın eti yenmez, gönü giyilmez, istediği sadece güler yüz ve tatlı dildir. Yaşadığı güzelliği güler yüzüyle kat kat artıran, sevincine sevinç katan birileri olmalı.
Zamanın iletişim araçlarının insanı daha çok yalnızlaştırdığı bu günlerde, bütün dayatmalara rağmen, senin için zamanından zaman ayırabilen insanları olmalı herkesin. Daha çok ben değil, sen veya biz diyebilen. Sesine ses vererek en derin yalnızlığında bile yanındayım diyen birileri olmalı.
Dağa karşı bağırdığın zaman, sesine aynı şekilde yankı yapması gibi sesine yankı yapan bir insanı olmalı herkesin. Her sesin bir aksi sedası, yansıması vardır. Dilin şekli gibi sesinde bir şekli rengi vardır. Bu da anlayış bakımından herkesin herkesi anlayamayacağı gerçeğini gösterir. Yeter ki kişinin kendi sesinin yankısını duyabilecek birileri olsun,
Dilinden anladığı gibi halinden de anlayan insanı olmalı herkesin. Çoğu zaman sadece dilden anlamak yetmez hem dilden hem de halden anlamak gerekir. Fakat kullanılan dilin her hali yansıtamaması, aynı dili konuşmalarına rağmen kişiyi anlaşılmaz yapabiliyor. Bu bağlamda insanın konuştuğu dilden daha önemlisi, gönül dilini kullanmasıdır. Ve her gönül sadece kendi rengindeki gönlün dilinden anlayacaktır. İşte o zaman yorgunluk, bunaltı insana yük değil, haz verecektir. Hayvanlar koklaşa koklaşa, insanlar konuşa konuşa anlaşır, derler. Konuştuğunu anlayacak birisi olmalı.
İnsanın kaçıp sığınacağı bir insanı olmalı. Gündelik işlerin telaşından, koşturmasından, gün boyu biriktirdiği negatif enerjiyi deşarj edebileceği rahatlayacağı, gerilen sinirlerini yumuşatacak, yaşadığı bütün olumsuzlukları unutturacak birisi olmalı.
Aslında herkes içinde yaşadığı ortamda birilerinin istediği o insan olmasına rağmen, kendisi için çok daha yeterli bir insan arayışındadır. Oysa ki herkes birbirinin aynasıdır. Yüzünün yansıdığı, sesinin aksettiği ve gönlünün dinleneceği en muhkem limandır. Yeter ki benliğinin doyumsuzluğuna kapılmasın. Zira hayatta insanı en çok yoran insanlardır ve dinlenebileceği tek yer de yine insanlardır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.