VASAT İNSAN OLABİLMEK

Kanattan doyumsuzluğa doğru doludizgin koşan atlar gibiyiz. Sınır tanımaz bir hırsla dünyanın bütün nimetlerini kullanabilmek için adeta bindiğimiz dalı kesmekten bile çekinmiyoruz. Her nimete kendimizden başkasını layık görmüyoruz. Öylesine gözümüz dönmüş ki, artık kazancın helal haram olmasına değil, bize ne kazandırıp ne kazandırmayacağına bakıyoruz.

Hayata geliş gayemizin fersah fersah uzağındayız. Elbette ki mutlu ve huzurlu bir hayatı herkes arzular. Kimseye muhtaç olmayacak bir sermaye, ihtiyacı kadar dünyalık mal, kendisini mutlu edecek bir eş, sözünden çıkmayacak hayırlı evlatlar, herkesin istediği ve sanki bu saydıkları olduğu zaman melekler gibi bir hayat yaşayacakmış gibi bir hayal…

Evet, zenginlik, rahat ve mutlu bir hayat, insanın nefsine oldukça hoş gelen ifadeler. Fakat dünya meşakkat yurdudur. Dertsiz ocak yoktur diye bir atasözümüz var. En zengininden en fakirine en güzelinden en çirkinine, en rahatından en rahatsızına kadar kısacası yaşayan herkesin uğraştığı bir derdi var ve her ne kadar belli etmese de herkes derdinde boğulmaktadır. Fakat yaşantısındaki ulaştığı nimetleri dışarıdan görenler o kişinin o nimetler sayesinde hem mutlu hem de rahat olduğunu sanır. Oysa belki o kişi keşke bu kadar malım mülküm olmasa da içinde bulunduğum derdim de olmasa der.

Böylesi bir hayat anlayışının bize dayattığı etkenlerin belki de en başında hayat tarzımızın değişmesi gelmektedir. Ferdiyetçi bir yaşam tarzının cenderesine girdik ve bütün dünyanın bizim etrafımızda döndüğüne inandırıldık, hayatın zikzaklar çizerek ilerlediğini unutup bütün düşüncemizi dik çıkan bir çizgi olmasına odaklandık. Oysaki düz çizgi hayatın bitimi demekti.

Aldığın kadar vermek, yükseldiğin kadar düşmek, daha ileriye atılmak üç beş adım geri gitmek, hayat çizgisinin düz olmadığını her defasında bize gösterir.

Vasat bir insan olabilmek, dengeli bir hayat sürebilmek için en güzel yaşam tarzıdır. Zira çok mal sahibi olmak zenginlik olarak birçok nimeti sunar ama o mal aynı zamanda korunması, artırılması, yerinde kullanılması birçok sorumluluğu da yanında taşır. Bu da eğer ki dengeli olunmazsa hayatın merkezine yerleşir ve onunla meşgul olurken çok daha güzel güzel nimetler ziyan edilir.

Ferdiyetçi yaşam tarzı benliği, egoyu ve başkası için değil sadece kendin için yaşamayı kabul eder. Dünyaya getiren anne babayı bile hayatına dâhil etmez, zira ergenlikten gençliğe geçen evlatlara da anne baba sahip çıkmaz.

Sanki bütün dünya senin etrafında dönmek zorundadır. Oysa her nefes alan insan senin gibi düşünmektedir. Ve belli bir süreden sonra sınır ihlalleri kaçınılmaz olacaktır. Bu ihlaller maddi olduğu kadar manevi alanlar için de geçerlidir

İnsan dünyaya gelirken biliyoruz ki ne cinsiyetini ne içinde yaşayacağı toplumu ne anne babasını ne kardeşlerini seçemez. Kaderin belirlediği bir akışın içinde bulur kendisini

Sosyal yaşantısını şekillendirmek kendisine belirleyeceği statü her ne kadar kendi elindeymiş gibi görünse de asıl hadiselerin seyri ile şekillenir. Dengeli bir yaşam için mutluluk kadar mutsuzluğun da insanın hayatında olması gerekir. Elindeki nimeti en iyi şekilde kullanmak, o nimetin çok olmasından daha iyidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.