DEĞERLERİMİZ, GÜZELLİĞİMİZDİR

Kendi değerlerini başkalarının değerlerinden küçük görme hastalığı, insanın kendi zihnini inkardan başka ne olabilir ki?

Elbette ki herkesin dünya görüşü aynı olamaz. Herkes aynı rengi, aynı çiçeği, aynı sesi, aynı meyveyi, aynı yemeği sevemez. Bu farklılık aynı zamanda kişinin özgünlüğünü gösterir ve olması gerekendir. Toplumun sosyal yaşantısının, örf ve adetlerinin, töresinin devamlılığı için aslında olmazsa olmaz bir ihtiyacıdır. Zira “bal yiyen, baldan usanır” diye bir atasözümüz var. Diyebiliriz ki, farklılıklara ne kadar çok ihtiyacımız olduğunu açıklayan en güzel örnek, bu atasözümüzdür.

İnsanın ilk önce içinde yaşadığı toplumu ne kadar benimsediği, ya da ne kadar kendisinde aidiyet hissettiğini fark etmesi ve o minvalde bir hayat tasavvuru içinde olması hem kendisine hem de birlikte yaşadığı topluma karşı en önemli sorumluluğu olsa gerekir. Toplumun ahlaki değerlerine, inancına, kültürel yapısına aykırı olmayan düşünce ve yaşam tarzından dolayı, hiç kimsenin bir başkasını küçümseme hakkı olamaz. Çünkü insanlar paylaştığı ortak değerler sayesinde toplum olma, millet olma bilincine sahip olurlar.

Herkesin anlayışının da aynı olması mümkün değildir. İllaki toplum içinde bazılarının kendisini diğerlerinden daha aklıselim, daha olgun, daha yeterli görmesi yadsınamaz. Kendisinde gördüğü üstün nitelikleri, kendi toplumunun daha güzele götürmesi adına çalışması elbette ki en büyük vazifesidir. Bunun dışında bilgisine, bulunduğu makama, ekonomik ve toplum içindeki itibarına güvenerek diğerlerine küçümser bir gözle bakması, her zaman ona haklılık payı vermez. Çünkü beslendiği bütün değerleri, o içinde yaşadığı ve küçük gördüğü toplumdan almıştır.

Kendi doğruluk anlayışının dışında ki görüşleri, yok sayarak, eksikliğini ve yanlışlarını küçümseme sebebi saymak, bu durumu başkasının hayatına ve anlayışına sınır çizme hakkı olarak göremez. Fakat sözlerinin ve görüşlerinin ciddiye alınmamasının verdiği hırçınlıkla, kendi dünyasının etrafına yüksek surlar örerler ve adeta hayatı hem kendilerine hem de yaşadığı topluma zehir ederler.

Başka toplumların yaşantısındaki güzel örneklerin, kendi toplumuna da aynı güzelliği katacağı fikri kuşatır zihnini. Bütün gücünü bu güzel örnekleri çoğaltmak için kullanır. Öylesine kaptırır ki kendisini, aslında yaşamak istediği yerin o yabancı toplum olduğu kanaatine varır. Ondaki gördüğü her güzellik karşısına, kendi toplumunun bir yanlışını koyar. Ve öyle bir hal alır ki, yabancı toplumun güzelliği çoğaldıkça, kendi toplumunda da yanlışlar çoğalır.

Son çare, artık haklılığını teyit edebilmek için kendi toplumunun söylemlerinin yetmediğine inanır. Bu inancı sayesinde günden güne daha çok içine kapanır ve başka toplumlar içindeki destekleyici doneleri de kullanmaya başlar. Fakat kendi toplumu artık iflah olmayacak kadar geri kalmıştır.

Oysa her toplumun kendine göre güzel ve yanlış tarafları hep olmuştur. Fakat insan neye bakarsa onu görür. Eğer ki kendi toplumunun yanlışlarını değil de güzel yanlarını görmeye çalışsa, o güzelliği çoğaltabilmek için zihnini yormuş olsa, başkalarında gördüğü güzelliğin aslında kendi güzelliğinin yanında çok da fazla olmadığını görecektir.

İçinde yaşadığı toplumun değerlerini küçümseyerek ve kendi bilgelerinin sadece yanlışlarını öne çıkarırken, kendisinden olmayan bir bilgenin birkaç doğru sözünü hayat felsefesiymiş gibi yücelterek, ideal hayat güzellemeleri yapması, zihnini kaybettiğinin göstergesidir. Bedenen başka, ruhen başka bir dünyada yaşamaktadır.

Güzel bakan güzel görür, ama ilk önce kendi güzelliğimiz. Toplumumuzun güzelleşmesi, ilk önce bizim güzel olmamızı gerektirir. Güzel örnekleri ne kadar çoğaltabilir ve topluma servis edebilirsek, herkesin bakışı ve kültürel kodları zihnimizi inkâr etmeden, o yönde eserler ve değerler ürettirecektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.