İÇİNDEN GEÇİYORUZ ZAMANIN

İçinden geçiyoruz zamanın. Bazen olabildiğince durağan, ama daha çok koşuşturma içinde. Boyumuzdan büyük problemlerle kıyasıya bir mücadele içindeyiz. Kaldıramayacağımız yükleri yüklenmeye çalışırken, bir yandan şikâyet ediyor bir yandan da omuz veriyoruz. Yetişmeye çalışıyoruz arzularımızın, beklentilerimizin ardından. Alışkanlıklarımızın güdümüne girdik ve bu duruma öylesine alıştık ki, artık vazgeçemiyoruz. İmkanlarımızı ne kadar zorlarsak zorlayalım daha fazlası için, daha fazla koşturmaktan başka çare bulamıyoruz.

İçinden geçiyoruz zamanın. Bir yandan kavramların içini boşaltıyoruz. Anlamlarını değiştiriyoruz ak ile karanın. En değerli olguları hoyratça harcıyoruz. Sevgiyi, aşkı bedenlere indirgiyor ve bir anlamda fanileştiriyor, sonra da ölümsüz olduğunu bildiğimiz bu kavramların ölümüyle hayal kırıklıkları yaşıyoruz.

İçinden geçiyoruz zamanın. Kendimize en uygun hayat tarzını seçmeye çalışıyoruz. Ama ne tuhaftır ki, beğendiğimiz hayat tarzının bize yakışıp yakışmadığına başkaları karar veriyor. Daha çok başkalarının yakıştırdığı bu hayat tarzını seçtiğimizden, bizim bile haberimiz olmuyor. Aynı dünya görüşüne sahip olanlar bir camiada buluşup, birbirimize bu seçtiğimiz hayat tarzının güzellemesini yapıyoruz. Farkında olmadan kendi gönül dünyamızın önüne yüksek surlar örüyor ve kalabalıklar içinde olmamıza rağmen, korkunç bir yalnızlık yaşıyoruz.

İçinden geçiyoruz zamanın. El ele, sırt sırta vermenin elzem olduğu zamanlarda bile, çıkar kavgasının ortasında kalıveriyoruz. Çabuk politize oluyor ve içi boş söylemler nedeniyle sevdiklerimizle aramıza soğukluklar giriveriyor. Oysa bir mozaiği hem görsel olarak hem de sağlamlık olarak kıymetli kılan, içindeki malzemenin farklılığıdır. Biz ise farklılıklarımızın bize güç ve kuvvet kattığıyla değil, bakış açısının bize uyup uymamasıyla ilgileniyoruz. Farklı düşünmeyi, farklı görmeyi hazmetmek yerine bir ayrışma sebebi olarak görüyoruz.

İçinden geçiyoruz zamanın. Kazanma hırsıyla, kaybetme korkusunun elinde bir oyuncak gibi, bir o yana bir bu yana savrulup duruyoruz. Nasibimizin bize çizdiği sınırları yıkıp geçebiliriz zannıyla, daha fazlasını, daha çoğunu istiyoruz. İnsan ne kadar mücadele verirse versin, nasibinden ötesine ulaşamayacaktır. Ve kazandığı hiçbir nimetin kıymetini de kaybetmeden bilemeyecektir. Kazandığı nimeti göndereni gördüğü kadar, kaybettiği nimeti alanın da aynı el olduğunu görmeyecektir. Çünkü herkes kazancının çalışmasının karşılığı olduğunu bildiği halde, kazanmayı nefsine, kaybetmeyi ise sebeplere mal edecektir.

İçinden geçiyoruz zamanın. Önden gidenlerin ardından, arkadan gelenlerin önünden. Aynı noktadan çıkıp, aynı menzile doğru akıp gidiyoruz. İnsanlık var oluşundan bugüne kadar, hep aynı mücadelenin muhatabı kılınmıştır. Bu da bize şu an yaşadığımız sorunların aslında herkesin ortak sorunu olduğu, çözüm yolunun ise kendimizden önce yaşayanların verdiği kararların doğruluk ve yanlışlıklarında alenen göründüğüdür. Aklıselim bir şekilde toplumu ve insanı okumanın, içinden geçtiğimiz zamanın gerçek anlamda okunması olacaktır.

İçinden geçiyoruz zamanın. Ama geçenin zaman olduğu yanılgısıyla. “Şüphesiz ki insan ziyandadır” elindeki en değerli nimetten bihaber, gündelik telaşlar ve kaygıların, yetiştirmek için çabaladığı işlerin, hayallerin, hesapların, yarından beklentilerin dünde kalan özlerin arasında yaşamaya çalıştığımız bir dünyada, içinden geçiyoruz zamanın…

Zamana en güzel anları şahit tutabilmek duasıyla…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.