Yakup ÇAK
İNSAN EN ÇOK İÇİNDEKİ DÜNYASINDA YAŞAR
İnsan en çok kendisinden kaçar, yine en çok kendisine sığınırmış. Zihni, keşmekeş ilişkilerin yumağıdır. En çok mutluluğu kendisi için isterken, en acı durumlarda bile kendisine en büyük payı çıkarır. Kendi etrafına ördüğü surlardan kendisinin bile haberi olmaz.
Toplum içinde herkesin kendi bünyesi kadar bir yeri var. İçinde doğup büyüdüğü toplumun örf ve adetleri, gelenek ve görenekleri, aynı dünya görüşü içinde olanlar, dini inançları, bu gibi normlar ile hayata bakışı şekillenir. Kendisini ifade edebildiği her yer gerçek anlamda yaşadığı dünyasıdır.
İnsan aslında en çok iç dünyasında kurduğu hayalleriyle hatıralarıyla yaşar. En çok kendi benliğini taltif eder ve kutsar. Bu da bütün hayatın ve dünyanın bile kendi etrafında şekillendiğine ve döndüğüne inandırır.
En güzel gören, en güzel düşünen, en güzel bilendir. Sözlerin en doğrusu onun söylediği, hayatın anlamı bile onun gördüğü ve verdiği anlamdır. Oysa insan hayatta en büyük yalanı kendisine söyler. Konuşurken yaşanması gereken hayatın tarifini yaparken, eylemlerini içinde yaşadığı toplumun tarzına göre şekillendirir. En tuhaf olanı ise herkesin bu ikileme kendisini inandırdığı ve iki dünyasında da farklı yaşıyor olmalarıdır.
İnsanları şekillendirmek veya bir şekle giren insanları kendi doğrusuna yönlendirme çabası herkesin vazgeçilmez bir hayat anlayışıdır. Genellikle olumsuz davranışlar ve fikirler karşı taraf üzerinden anlatır ve onlar gerçek olan yani kendi doğrusuna yönlendirilmelidir. Bu doğrultuda ortaya bildiği duyduğu veya zannettiği bütün gerekçeleri delil olarak kullanır. Sonra herkes onu anlamalı, onun gördüğünü görmeli, onun güzellik algılarıyla güzeli çirkini seçmeli, düşüncesindedir… Yasaklar başkası için olmalı, davranış kurallarını, hayat sistemlerini, dünya görüşlerini ve ideolojilerini bile, kendi benliğine en yakışanından değil, onun istediği gibi seçmesini ister.
Fakat ne acıdır ki sadece güç sahipleri tarafından koyulan kurallar yasalar, insanın benliğine yakışmayan elbiseler üretir. Üstüne yakışmayan bu elbiseleri giymek veya giymemek için bütün donelerini değerlendirir. Burada bile hangi güce aidiyet hissedecekse onun yasalarını kurallarını benimser.
Oysa, kurguladığı dünyanın hayalleri, zihnine sayısız film sahneleri gösterir. Tabi olduğu, benimsediği gücün şekillendirdiği hayatı yaşasa bile, kendi içine döndüğü zaman kural tanımaz bir dünyada pervasızca dolaşır. İçi ayrı bir hayat yaşarken dışı tamamen çok farklı bir hayatı yaşamak zorunda kalır.
Buraya kadar kişinin kendi dünyasındaki yansımaya göz atsak da gerçekten nasıl bir kişi olduğunu göstermesi yani içindeki kişiyi ifşa etmesi kolay olmayacaktır. Fakat kendisini ait hissettiği gücü kullanarak veya onun normlarını gerçeklik olarak göstererek, içinde bulunduğu topluma karşı bir baş kaldırı veya yabancılaşma olarak kendisini ifade etmeye çalışacaktır.
İnsanın bu hayatta öğrenebileceği en büyük direnç, içinde yaşadığı topluma karşı kendisini ifade etmesi için verdiği mücadele değil, kendi içinde yaşadığı dünyasıyla gerçek hayattaki yaşadığı dünyasının gerçeklerine gösterdiği dirençtir. Çünkü bu ikilem içindeki hayatın kendisine dayattıklarına göğüs germesi gerekir. Anlar ki herkes gibi kendisi de yaşamak istediği hayatı değil kedisine dayatılan hayatı yaşayacaktır. Aynı düşünceye, aynı inanca, aynı dünya görüşüne, aynı ideolojiye kendisini yakın hissedenlerin yanında olacak ve onlardan birisi olarak hayatını sürdürecektir. İçinde çok farklı şeyler düşünse de içinde yaşadığı toplumun bir parçası olarak, hem kendisini bir yere ait hissedecek, hem de aynı zaman da kendisine bile yabancı olarak yaşayacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.