KİM NEYE BAKARSA ONU GÖRÜR

Hayatın kötü yönlerine baktığı için kaçırdığı güzelliklerden haberi olmuyordu. Gördüğü her şey bir çığ gibi büyüyen sorunlar yumağı olarak geri dönüyordu. İlk zamanlarda küçük problemleri kolayca çözdüğü için çok hoşuna gidiyordu. Ama bu eğlenceli durum fazla uzun sürmemişti.

Artık ilişkilerinde, her olayda ilk önce problemleri görüyordu. Onlarla baş etmek kendisinde bir özgüven oluştururken, kendisinde oluşan bu bakış açısından haberi yoktu. Çünkü her şeye problem aramak için bakıyordu. Olmamasına rağmen her güzelliğin içinde bile bir sorun arıyordu. İşin tuhaf yanı ise yaptığının doğru olduğuna inanmaya başlamıştı. Etrafındaki kişilerin yaptığı her işte güzelliklerin yerine sorunları görmeyi kendisinde bir üstünlük gibi görüyordu.

İnsanın nefsi elde ettiğiyle elbette yetinmeyecekti. Daha büyük sorunlar bulmalıydı. Artık her neye bakarsa baksın içindeki sorunu görebilmek için var gücüyle çabalıyordu. Bulursa onunla uğraşmak sanki göreviymiş gibi müdahale ediyordu. Bulamadığı zamanlarda ise mutlaka bir gerekçesi vardır düşüncesiyle zihnini yoruyordu.

Farkında olmadan bir davranış bozukluğuna doğru evriliyordu. Çünkü zamanla sorunları güzellik olarak görmeye başlıyordu. Belki de en büyük sorunun kötüyü iyi bilmek olduğunu, ayırt edemeyecek hale geldiği göremiyordu. Zanlarıyla hayatına yön verir hale gelmişti.

İlişki içindeki insanları kırıyordu ve kırdığının farkına varamıyordu. Kendisine yapılan her iyiliğin altında bile bir kötülük arıyordu. Çünkü artık gördüğüne değil zanlarına inanıyordu. Öyle bunalıyordu ki, nefes almakta bile güçlük çekiyordu. Çünkü eline aldığı bir gülün ilk önce dikenine takılıyordu.

Belki de insanın en büyük arayışlarından birisi de hayata kendisi gibi bakan birisini bulabilmekti. Aynı manzaraya bakarken, aynı şeyi görebilen, sen bir şey söylemeden gördüğünde senin hissettiğini hissedebilen birisini bulabilmek…

Arıyordu ama bir türlü bulamıyordu. Çünkü bulduğunu sandığı kişiye de aynı gözle baktığı için, bir türlü kendisini ifade edemiyordu. Bu da sürekli sinirlerini geriyor daha çok içine kapanmasına neden oluyordu. Artık bütün hayatı kafasının içindeki dünyadaydı. Sürekli bir sorun üretiyor ve kendince yine kafasının içinde çözüyordu.

Hatta bazen öyle oluyordu ki, hiç yaşanmamış olmasına rağmen olaylar kurguluyor ve o kurguları gerçekle karıştırıyordu. Etrafındaki bütün herkes kötüydü ve kendisiyle sorunluydu. Oysa bu zamana kadar çözemeyeceği bir sorun kalmamıştı. Ama ne tuhaf ki herkes büyük bir sorundu ve her şey üstü üstüne geliyordu. Farkında olmadan yenilgiyi kabulleniyordu. Fakat bu yenilgiyi kabullenmek, bugüne kadar yaşadığı yanlışı yüzüne vuracağından korkuyordu. En güzel çözüm insanlardan uzaklaşmaktı. Ya da ne zaman gerçeğin sesi yükselirse, kendi sesini daha fazla yükseltmekti.

Oysa anlamalıydı, herkes ne görmek isterse ona bakardı. Bilincini kodlarken hayata hangi bakış açısından bakarsa onu görecekti. Sevgi ile bakanlar, bütün nesnelerin sevgi yüzüne şahit olacaktı. En basit şeyleri bile sevebilmek için, nefret gözüyle bakanlar nefret etmek için, sorun gözüyle bakanlar her şeyi problem, çözüm gözüyle bakanlar ise çözüm için kullanacaktı. Zira hayat öyle bir denge üzerindeydi ki, iyilik kadar kötülük, güzellik kadar çirkinlik barındırıyordu. Kim neye bakarsa onu görecekti. Yeter ki insan, hayata bakarken nerede durduğunu bilsin, ya da bakış açısını kendisine gösteren ayna misali dostları olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.