Yılmaz SANDIKÇI

Yılmaz SANDIKÇI

Hayaller su gerçekler ateş

Gündem bana 2015 yılından bir yazımı anımsattı; “Hedefler AB, gerçekler OD” demiştim. Bilmeyenler için açalım, “ab” eski Türkçede “su” demek, “od” ise “ateş” demek. Günümüzde ise “AB” Avrupa Birliğinin kısaltması “OD” ise Orta Doğunun kısaltması oluyor.

*

AKP iktidara gelirken ve ilk iktidar yılları da AB ile çok uyumluydu, AB standartlarını uygulamaya yönelik politikalar takip ediyordu. Papa heykeli altında imza atmaktan çekinmiyordu. Nasıl oldu da AB hayalinin yerini OD bataklığı alıverdi?

*

Daha dün gibi, komşumuz “Suriye’de yönetimi değiştirip Şam'daki Emevi camisinde namaz kılacağız” diyordu siyasetçilerimiz. O tarihî ve anlam dolu camide namaz kılmak bana da nasip olmuştu. Şimdi viran olmuş durumda. İyi de niçin? Sonuçta, hem Suriye yaralandı hem Türkiye, kaçak Suriyeli işgaline uğradı!.. Bu durum kime yaradı?

*

Şimdi de Suriye yönetimi ile görüşmek istiyor hükümetimiz? Niçin acaba? Geçen bunca yılda uygulanan plan amacına mı ulaştı da görüşelim diyorlar yoksa siyasetçilerimiz hatasını anladı da düzeltmek için mi görüşmeye çalışıyorlar?

*

Yarın, Suriye konusunda da suçu yine muhalefete atmasın bunlar? Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, seçim öncesi hükümetin aldığı bazı kararlar için muhalefeti suçlamadı mı? Yine muhalefeti suçlarlarsa şaşırmalı, çünkü işin aslını aramadan kananlar var nasılsa!

*

Nasıl geldik bu hallere? diye sormayan ve anlamak için özel çaba harcamayanlar, olaylar arasındaki sebep sonuç ilişkisini araştırmadan, sebeplerini anlamadıkları olayların sonuçları üzerinden tartışanlar ve hakikati ortaya çıkarmak için konuşmak yerine haklı çıkmak için konuşanlar var ya işte bunlar, işin aslını aramayanları görüntü ve söylenti destekli komplo teorileri ile kolayca kandırıyorlar. Aklı ile düşünmek yerine algı ile düşünenleri kolayca yönlendiriyorlar…

*

Sonuçta, su peşinde koşarken, ateşe düşüyoruz ama hesabını bizi ateşe atanlara soramadığımız için, bedelini bunlara kananlarla birlikte tüm millet olarak ödüyoruz?

*

Aklın zeka becerisi yerine ezber becerisini besleyen eğitim modelinde yetişen kişilerde işin aslını aramak, gerçeği anlamaya çalışmak gibi bir çaba kalmıyor maalesef. Anlamak ile kanmak arasındaki farkı anlamadıkları için kanmakla inanmak arasındaki farkı da anlamıyor bunlar. Toza, dumana, kargaşaya, kavgaya, pisliğe alışıyorlar zamanla.

*

Aldıkları eğitim gereği aklını zeka ile değil de ezber ile kullananlar sanatçı ile şarkıcı veya eğlendirici arasındaki farkı sorguluyor mu sizce? Aradaki farkı ortaya çıkarıyor mu? Peki böyle temel konulara kafa yormayanlar, hukuk ile kanun arasındaki farkı ve bağı anlıyor mu? Bunlar hukuk devleti ile kanun devleti arasındaki fark için ne düşünüyorlar acaba?

*

Peki yaklaşık 4000 bin yıl önce yazılmış olan Hamburabi Kanunları ile Allah'ın Şeriat hükümleri arasındaki biliyorlar mı? Allah’ın Kur’an-ı Kerim’deki şeriat hükümleri ile Arap'ın örfünü birbirinden ayırıyorlar mı? Ya israiliyatı? Bu ayrımı yapamayanlar kimin şeriatını getirmek istiyor acaba?

*

Şeriatı anlamayanlar demokrasi ile saltanat arasındaki farkı anlar mı? Şeriat adı altında saltanatı savunanlar, saltanat uğruna peygamber (sav) torunlarının katledildiğini, saltanat uğruna evlat, yeğen, kuzen, kardeş katliamı yapıldığını bilmiyorlar mu?

*
Hal böyleyken, demokrasiyi dine karşıymış gibi anlatanlar da nereden çıkıyor? Kim bunlar, kime hizmet ediyorlar? Demokrasi bir din değil ki, İslam’a nasıl karşı olsun, niçin ters olsun? diye soranlara cevap vermiyorlar, hatta soru soranlar susturmaya çalışıyorlar!

*

Demokrasi dediğin, seçenin hesap sorma hakkını ve seçilenin hesap verme sorumluluğunu yerine getirme sistemidir. İyi de bunun neresi dine karşı olabilir. İşin içinde yine Müslüman kılığında İslam düşmanlarına hizmet(!) eden bir şeyhler olmasın?

*

Hayaller AB, gerçekler OD yani suya giderken ateşe düştük! Zaten biz ateşe odun olmuşuz da suyun hayali ile serinlemeye çalışıyormuşuz, haberimiz yokmuş!

*

Şunu da iyice anlayıp ve anlatmalı, Kuran’a göre Müslüman olmak yetmiyor esas olan mümin olmaktır! Aynen peygamber (sav) efendimizin ilk ve en büyük sünneti olduğu üzere “el-emin” olmak! Yani kendisine güvenilen, kendisinden emin olunan kişi olma seviyesine yükselmesi gerekiyor Müslümanım diyen herkesin. Şekil ve görüntüler ile durumu kurtaran iki yüzlü, takiyeci değil, özü sözü bir mümin olmak gerekiyor. Komşusunun kendisinden emin olamadığı kişi mümin olabilir mi ki? Mümin olma gayesi taşımayan Müslümanlar, kime hizmet(!) eder ki?

*

Müslüman olan hain olmaz ama Müslümanlar, Müslüman kılığında aramıza karışanların tuzağına düşüyor olabilir mi ki? Mümin olma gayreti içinde olanlara selam ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.