Yakup ÇAK
Uçlarda dolaşmak
Dayanılması zor heyecan, adrenalin krizine girecek kadar maceraya yürümek, en uca dokunmak, en yükseğe çıkmak, en tabana dokunmak, en tatlıyı veya en acıyı tatmak, en hafif olanın yanında en ağırı da deneyimlemek.
*
En güzele sahip, en iyiye layık olmak, en cesur olmak, en zengin, en delikanlı, en dürüst olmak. Evet en olmak, en akıllı, en düşünceli, en basiretli, en ferasetli, en sevecen, en öfkeli… Ne kadar tuhaf gibi görünse de “en” olmak bir insanın nefsini okşaması bakımından, neredeyse herkesin vaz geçilmez bir arzusudur.
*
İnsanın hayatı boyunca dengeli bir şekilde davranışlarına yaklaşması gerekmektedir. Çünkü bütün hissiyatların ortası, kendi ruh ve dünyası için en sağlıklı olabileceği bir yerdir. En azıyla yetinmek mümkün olmadığı gibi en fazlası da bünyesine ağır gelecektir. Bir lezzete ulaşamaması onun için büyük bir eksiklik ve hasret içerdiği gibi aşırısı da zehirlenmesine sebep olacaktır. Bu nedenle orta yolu tutması yani her nimete dengeli bir şekilde yaklaşması kendi iyiliğine olacaktır. En bilinen örnekle anlatacak olursak, ateş bir nimettir. Ona çok yaklaşırsan yakar fakat çok uzaklaşırsan da üşürsün. Isınacak kadar yaklaşmak, o nimetten ziyadesiyle istifade etmek anlamına gelir. Orta yolu tutmak, dengeli olmak aynı zamanda insanın nefsine hâkim olması anlamına gelir. Bünyesinin kaldırabileceği kadarıyla yetinmek hayattan ziyadesiyle istifade etmek, aşırılık ve haddi aşmaksa en büyük zararı kendisine vereceği anlamına gelecektir.
*
Fakat insanın nefsi bu ölçülü kalıba girmeye pek razı olmaz. Çünkü benliğinin methedilmesi, önemsenmesi, dikkat çekmesi, bilinmesi gibi birçok gerekçe ile insana içten içe bir baskı yapar. Merak yoluyla yaklaşabileceği en yakın yere kadar gelir. Burada kendi merakını gidermenin yanında, egosunu tatmin etmenin hazzını yaşar.
*
İnsanın nefsi, olaya yaklaşımıyla bazen lezzetten haz alırken, bazen acıdan ve hüzünden de haz alabiliyor. Olaya yaklaşımı ve o anki tehlikenin büyüklüğünü düşünmeden, olayın ya içinde ya da en yakınında olmak ister. Bir yıkıntının üstünde, bir yangının ortasında, bir uçurumun kenarında fark etmez, orada kimsenin görmediğini görmek, hissetmediğini hissetmek, hatta dokunulacaksa ilk dokunan olmak ister. Bu kendisine bir ayrıcalık oluşturacak ve benliğini bir anlamda kutsayacaktır.
*
Şöyle bir örnekleme yaparsak sanırım yanlış olmaz. Bir evde bir yangın çıkmış olsa ve evden yardım isteyen birisini görse, kendi canını düşünmeden o dehşetli ateşe dalar, eğer o kişiyi oradan kurtarmışsa, vücudundaki yanıklar ona acıdan daha çok doyumsuz bir haz verir.
*
İnsanın hayata bakışı, olaylara verdiği tepkiyi de oluşturur. Her insanın algısı farklıdır. Bazı kişiler anlık tepki verirken, kıyaslama yapmadan olayın kendisinde oluşturduğu etkiyle davranırlar. Olayın tehlikesini sıkıntılarını düşünüp mukayese edemez ve anlık refleksle kendisini olayın içinde bulur. Bazıları ise biraz zaman geçtiğinde tepki verirler. Bu onların yapısı gereği önce analiz etme ve ona göre bir yaklaşım belirlemek içindir.
*
İster merakla olsun ister macera amaçlı olsun insan tehlikeli yerlerde dolaşmaktan keyif alır. Fiziksel olarak tehlikeli yerlerde dolaşmaktan ne kadar keyif alırsa aslında ruhsal dünyasında da aynı şekilde uçlarda dolaşmaktan zevk alır. Çünkü benliğini taltif edebilmek için düşüncelerinde bile tehlikeli yerlerde kendi benliğini ispat ederek görünmek, bilinmek, takdir edilmek ister. Saygı duyulmak nefsini ziyadesiyle tatmin edecektir. Çünkü “en” olmak sadece en uçlarda dolaşanların hakkıdır. Bu ayrıcalığı yaşayabilmek için hem fiziksel hem de fikir olarak aykırılıkların kenarında dolaşmaya devam edecektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.