Yılmaz SANDIKÇI

Yılmaz SANDIKÇI

Şeb-i Arus ve İçsel Yolculuk

Mevlâna’ya göre insanın kendini tamamladığı en yüksek ufuk dostluktur… Gerçek ve kalıcı dostluklar kurmak isteyen kişinin, bedeni yaşlanırken ruhu ile de zorlu ve tecrübe dolu bir yolculuk yapması gerekir.

*

Zorluklarla karşılaşan her kişi tecrübeli olmaz; sadece karşılaştığı sorunlara çözüm üretebilen kişiler tecrübeli olur. Zorluklardan kaçan, gerçekleri reddeden, içine kapanan, zorluk karşısında kolaylaştırıcı çözüm üretmeyen, çözüme destek olmayan, sorunları aşmaya çalışmayan, hatta bazen kendisi bizzat zorluk olan kişiler tecrübeli olamaz; ömrü varsa yaşlı olur ve olsa olsa ömür törpüsü olur. Kendisine de başkasına da dost olamaz bunlar.

*

Zorlu ve tecrübe dolu bir yolculuk demem gözünüzü korkutmasın; bu yolculuk bazı gönüllerde kısa sürede tamamlanabilirken bazı gönüllerde yıllarca sürebilir, hatta hiç bitmeyebilir. Sonuca ulaşma hızı, kişinin insanlık seviyesine olan bağı ile doğru orantılıdır. Bu yüzden insan, yani “eşref-i mahlûkat” doğru anlaşılmalıdır. Örneğin, mahlûkata “şeref” katan özellik nedir? Âcizane şöyle bir tanımlama yapıyorum: Mahlûkat seviyesinden hareket ederek insan olma seviyesine ulaşmak için yola çıkan mahlûka beşer denir. Beşer bazen şaşar, bazen düşer. Şaşa düşe, yaşamdan ders ala ala, tecrübe heybesini doldura doldura bu içsel yolculuğu tamamlayan beşer insan olur. Beşerin bir kısmı ise yolculukta kaybolur; hatta bazıları kaybolduğunu bile fark etmez, düştüğü kısır döngü çukurunda döner durur…

*

Beşer şaşırdığında gelen bir düzeltme, düştüğünde kalkması için uzanan bir el bazen kişinin içinden gelse de bazen de dışarıdan bir dosttan gelebilir. Yolculuğu tamamlamak için dostlar bu yüzden gereklidir; ancak bazıları da o yolculukta dostları ile birlikte kaybolur.

*

Kişinin insanlık yolundan sapmaması için elinde bir pusula yoktur ama bakmasını bilen için gönül aynası vardır. Kişi gönül aynasında kendisini de görür, dostlarını da, aynaya doğru açıdan bakmak çok önemlidir burada. Mevlâna’nın şiirlerindeki dostluk, görüntüde değil; anlamı yaşatmaktadır. Çünkü Mevlâna; ayrılığı değil birliği, öfkeyi değil merhameti, hükmetmeyi değil anlamayı öğütlemiştir.

*

Puslu zihinlerde berrak görüntü oluşmaz ve akıl doğru çalışmaz. Bu durumda yanlış dostların zihni kirletebileceği ve bulanıklaştıracağı da önemli bir gerçek olarak ortaya çıkar. Mevlâna’nın “dost, dostun aynasıdır” sözündeki sır, o aynada açıkça görülür. Çünkü kişi kendini ancak bir dostun gönlünde görerek tanır. Dost, kişinin kendisini tanımasına yardımcı olan bir yansımadır. Dostunun karakteri, kişinin karakterine de yansır. Doğru bir dost edinemeyen kişinin durumu çok acıdır; hem kendisini doğru tanıyamaz hem de toplumda yanlış tanınır.

*

Bu yüzden Mevlâna’nın “dost, dostun aynasıdır” sözü sadece güzel bir öğüt olarak kalmaz; “birlikte insan olma” yolculuğunun temel ilkelerini öğretir: Kişinin, kendini insanlık aynasında görmesi için dostların tutacağı ışığa gerek vardır. Bir gönül diğer bir gönülle temas etmeden yolculuğu tamamlayamaz, ufku aşamaz. Doğru dostlar aklı aydınlatır, kalbi genişletir ve nefsi terbiye ederken içerideki cevheri harekete geçirir. Kişinin kendisini tamamlama yolculuğuna destek olur.

*

Mevlâna’ya göre kişinin en büyük körlüğü gözünde değil, gönlündedir. Doğru kişilerle kurulan dostluklar ise bu körlüğü aşan ışık huzmeleri gibidir. Kıskançlık ve düşmanlık duygusu gönlü nasıl karartıyorsa, dostluktan gelen ışık da gönlü aydınlatır. Aydın gönüller şekle takılmayı bırakır, manadaki anlamı yaşatır; menfaat için oyun, düzen, hile, arkadan dolanma gibi ikiyüzlü aldatmacaları bırakır. Günümüzde eksikliği en çok hissedilen şey, işte bu “aydın gönüller ile bakabilme” becerisidir. Menfaat üzerine kurulan dostluklar —evlilikleri de bu kapsama dâhil etmeliyiz— gönülleri de yolu da karartan bir sis gibidir; “misle gezen mis kokar, isle gezen pis kokar” sözü tam da burada kendisini hatırlatır.

*

Mevlâna’nın “dostluk, aynı dili konuşmak değil; aynı duyguyu paylaşmaktır” sözü yolculukta bir sokak lambası gibi durur; bu lambadan “duygudaşlık” öğüdünü alabilenler “bölüşmek ile paylaşmak arasındaki farkı anlayacak” seviyede düşünmeyi öğrenir, farkı anlamayanlar bencillik dikeni ile dostluğa da insanlığa da zarar verecektir. Bunlar duygudaşlık geliştiremez, yani empati nedir bilmezler; insan olmaya giden yolu kararttıkları yetmez gibi, bir de içine düştükleri kıskançlık ve bencillik çukurundan çamur getirirler. Yolculuğu zorlaştırırlar.

*

2025 yılı Şeb-i Arûs, Mevlâna Haftası’nın konusu olan “İçsel Yolculuk”, ortak duyguları besleyen aydınlık gönüllerin dostluğu ile kolaylaşacaktır. Çağımızın salgını yalnızlık, hastalığı öfke, mikrobu ise kibirdir. Zenginlik ile şişinenlerin, karizma ile övünenlerin, güzellik ile geçinenlerin; ahlaksız güzelliğin de, vicdansız zenginliğin de, karaktersiz karizmanın da, ilkesiz gösterişin de, gösteriş için ibadetin de aslında tam bir hiçlik olduğunu öğrenmesi gerekir. Mevlâna bize yüzyıllar öncesinden bu zehirlerin panzehirini göstermiştir… Dostluk demek; birbirini anlamak, birbirini dinlemek, birbirini yükseltmek, birbirine yer açmak, birbirinin yükünü hafifletmektir.

*

Kişiyi insan olmaya taşıyan içsel yolculuk ancak dostluk ve dayanışma ile hafifler. Fedakârlık ile birbirine yer açan dostluk, insan olmanın en yüksek makamıdır. Menfaati için kendisi kâr ederken fedayı karşıdan bekleyenler, insan olma yolculuğunda kaybolmuş mahlûktur; bunların adına insan yerine belki beşer denilmelidir, hatta bunlar belki de Neandertal’dir, kim bilir? Yani insan olma yolcuğuna hiç başlamamış, hatta bu yolculuğa ihtiyaç bile duymamış mahlûklar… Bunlar görüntüde insana benzerler ama vicdan ve ruh boştur, karanlıktır…

*

Mevlâna’nın asırları aşan öğütlerindeki “İnsan ancak insanla tamamlanır” gerçeğini hatırlarken; insan gibi göründüğü halde henüz eşref-i mahlûkat seviyesine ulaşamamış tiplerle karşılaşınca nasıl davranacağımızı da konuşmalıyız bu vesile ile. Bu yıl Mevlâna’yı anarken içsel yolculuğumuza katkı verenler ile engel olanlar arasında denge sağlama sorumluluğumuzu hatırlayacağız.

*

Yolculukta sonradan tepki vermek zorunda bırakacak dostluklara karşı zamanında tedbir almak gibi düşünceleri de tecrübe hanemize taşıyacağız. Çünkü Mevlâna’nın “aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguyu paylaşanlar anlaşır” sözündeki inceliği anlamadan, aynı duyguyu paylaşmadığın bir kişiye güvenmek, gönlünü açmak, hırsızın önüne kilitsiz kapı bırakmak gibidir. Güvenme sürecindeki acelenin ve yanlışın, yarı yolda kalmak gibi ağır bir bedeli olabilir. Yolda kaldığınızda uzanacak “bir dost” eli sizi kendi yoluna çekeceği gibi sizin yolculuğunuzu da destekleyebilir. Bu yön tamamen sizin içsel bilincinize, içsel gücünüze bağlıdır.

İnsanlık ufkunda buluşmak duası ile Mevlâna diyarı Konya’dan selamlar herkese…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.